ALEVİ FELSEFESİ VE ALTERNATİF ÖRGÜTLENME MODELİ
  • Alevilik

ALEVİ FELSEFESİ VE ALTERNATİF ÖRGÜTLENME MODELİ

Alevi felsefesinin tarihsel gelişim aşamaları gerek sözlü edebiyat aracılığıyla gerek bireysel çabalarla ve gerekse de kitlesel örgütlenme biçimlerinde çeşitli barikatları aşarak bu güne kadar gelebilmiştir. Bu felsefenin ilerici, demokrat, modern, kültürel yanı egemen, despot, yoz ve yobaz çevreleri ürkütmüş, çeşitli yöntemlerle bu felsefenin özü bütünlüklü olarak dejenere edilmeye çalışılmış, soyutlanmış ve halka ulaşması bir biçimde engellenmiştir.

Ve bu anlamda egemen çevrelerce Alevi felsefesinin hayatı anlama, anlatma ve yorumlama olanakları bastırılmış kitlesel düzeyde savunulması sistematik olarak engellenmiştir. Bu engellerin yanında açık ya da örtük olarak bu felsefesin toplumsal arena da aşağılanması, hor görülmesi ve yok sayılmasının resmi düzeyde koşulları yaratılmıştır. Alevi felsefesinin ve Alevi edebiyatının bilimsel, tarihsel, nesnel araştırması yine resmi düzeyde ne kabul görmüş ne de desteklenebilmiştir. Ortalıkta dolaşan üç-beş araştırma inceleme yayınlarının dışında, ciddiye alınabilecek, derinlikli, içten, öznel yanı ağır basmayan yayın yok gibidir. Yayınlar genellikle çarpıtılmış, sığ, sağ egemen ideolojinin ahlaki normları çerçevesinde ele alınmıştır. Bu yapıtlarda görülen ise daha ziyade bu felsefenin ilerici, demokrat, direnişçi, haksızlığa karşı başkaldırısı geleneği görmezlikten gelinerek salt dinsel bir mezhep yüzeyselliğine indirgenerek ele alınmış olmasıdır. Oysa gerçeğin böyle olmadığı, Alevi felsefesinin bu tür bayağı, basit, kerameti kendinden menkul, nemenem bir şey olmadığını kendileride biliyorlar, fakat egemen iktidarlar kendi ideolojik söylemleri doğrultusunda bu felsefeyi doğrudan ya da dolaylı olarak bu içerik ve basitlikte algılamak ve anlatmak istiyorlar.

Tarihten bu güne gelindiğinde Alevi felsefesinin yaygınlaştırılarak yaşatılması, canlı tutulması, yaşamı ve dünyayı yorumlama düşüncesindeki engeller, eskiyi aratmayacak nitelik ve niceliktedir. Egemen çevreleri Alevi felsefesinden korkularının iki temel nedeni var! Birincisi, bu felsefenin özünü oluşturan ilerici, demokratik öz ve haksızlığa karşı başkaldırısı, insan sevgisi, toplumsal ve düşünsel dayanışma zorunluluğuna yönelik bir içerik taşıması. İkinci sebep ise (ki birinci sebeple bağlantılıdır), ülkeyi yönetenlerin Sünni ve benzeri mezheplere dayalı (Alevi felsefesinin tecrit edildiği) bir toplumsal dinsel düşünüşün egemenliğinin sürekli kılınması. Sünni düşünüş ve yaşamsal anlayış daha konservatif ve daha muhafazakar olduğundan verili olan siyasal sistematiği daha rahat ve zorlanmadan olumlayabililiyor, statükoyu koruyor, değişimden (toplumsal değişim) yana bir tavır koymuyor. Bunun içindir ki Türkiye’de ki sol-siyasal örgütlenmelerin militan kadroları hep Alevi felsefesinden ve bu felsefeyi düşünsel düzeyde yaşayan çevrelerden oluşmaktadır. Çünkü bu çevreler hem Alevi felsefesinin ilerici demokrat cephesinden yararlanıyorlar, hem de Alevilerin tarihten gelen ezilmiş, horlanmış ve bastırılmış yanını kullanarak toplumsal muhalefete dahil ediyorlar. Ayrıca Aleviler (namuslu Aleviler) sürekli olarak merkezi iktidardan uzak durmuşlar ya da onun karşıtında toplumsal muhalefeti örgütlemişler veya varolan protest yapılara dahil olmuşlardır.

 

 

Uzun bir girişle ve varolan bir fiili duruma nesnel bir yorum getirmeye çalıştık, bu yorum aynı zamanda bir tespiti de içeriyor. Bu saptama sorunun esasında politik olduğu sonucuna zorunlu olarak götürüyor. Şimdi böylesine katmerlenmiş ve sorunsal haline dönüştürülmüş bir olgunun yatay gelişim aşamalarını siyasal ve felsefi toplumsal açılımını yapabiliriz.

Alevi örgütlenmesi tarihten bu güne iki damardan taban bulmaya ve kendi varlığını sürdürmeye çalışmıştır. Bu damarlardan birisi egemen söylemin çerçevesinde merkezi iktidarın içinde ya da kıyısında resmi bir içerikle koşullanmış ve varlığı siyasal iktidarın sürekliliğine lojistik destek sunabilen salt bir tarikat niteliğine indirgenerek merkezi varlığını sürdürmüştür. İkinci damar ise sol/sosyalist içerikle toplumsal muhalefeti örgütlemeye dönük ve Alevi felsefesinin sadece direniş damarını kendilerine kılavuz olarak alan merkez dışı marjinal grup parti ya da siyasal yapılardır. Bu yapılar içerisinde de Alevi felsefesi otantik özünü yitirmiş salt sol yapılara kadro tedarik  etmek için bu felsefenin ilerici, demokratik ve dayanışmacı özelliklerinden yararlanmışlardır.

Alevi felsefesinin kendi nesnel, tarihsel ve otantik varlığını koruyabilmesinin tek koşulu, var olan yapıların dışında yeni bir örgütlenme modelini kendi öz dinamikleri ile yaşatmasıyla ancak olanaklıdır. Öncelikle, ekonomik ve toplumsal üretimsel varlığını sermaye sınıfının ideolojisinin biçimlendirdiği devlet yapılanmasının yani merkezi resmi ideolojinin karşıtında yer almak zorundadır. Egemenler ve sermaye çevrelerinden medet umarak ve bu türlü finansal ilişkilerle kutsal Alevi felsefesinin savunulamayacağı artık fark edilmelidir. Bu ilişkiler öncelikle etik olarak reddedilmelidir.

 

 

Alevi örgütlenmesinin gerek Türkiye örgütlenme modeli, gerekse onların yurt dışı uzantıları olan Avrupa örgütlenmelerine yönelik getirilebilecek en önemli eleştiri varolan dağınıklıktır. Ve birbirilerinin karşıtında yer almaya, birbirilerini engellemeye yönelik pratikler sergilemeleridir. Bu biçimsel bir sorundur. Aşılmaz değildir, ancak, örgüt küçük olsun benim olsun zihniyetini taşıyanlar bu felsefeden kovulmalıdırlar ve kendileri “düşkün” ilan edilmelidirler. Fakat asıl sorun, bu dağınık yapıların içeriksel (politik, ideolojik, felsefi) tutumları ve işleyişleridir. Örgütsel varlıklarını, Alevi felsefesini tarihin mezarlarına gömme heveslerine karşı kullanma cesareti ve basiretini gösteremeyen aciz ideolojik tutumları ile Alevi tabanını kitlesel olarak örgütleyemeyen ve bunu toplumsal ve felsefi muhalefet haline dönüştüremeyen merkezci yapılardır. Burada sorun ideolojik netlik ve devlet organizasyonunu iyi analiz edememe sorunudur. Buna ek olarak, Alevi örgütlerini oluşturan kadroların bellek yitimi yaşamalarıdır.

 

 

Örgütlenmenin Türkiye ve Avrupa ayağını oluşturan yapıların tarihsel ve güncel gerçeklikleri Alevi tabanının zihninde sürekli canlı tutabilecek bir ideolojik felsefi proğramla hareket etme zorunlulukları vardır. Ve proğramı gerçekçi ve uygulanabilir kılmak ve kitleleri harekete geçmeye ikna edebilecek ve bu motivasyonu sağlayacak etkinlikler bütününe tabanın katılımı sağlanmalıdır.

Çağ değişti, zulüm de şekil değiştiriyor değiştirecekte. Ama gerçeklik değişmeyecek, Egemen iktidarlar Alevilere ve gayri müslümlere tarihten beri uyguladıkları zalimce tavırdan vazgeçmeyeceklerdir. Türkiye’de okulların müfredat proğramları hala Sünni zihniyetin egemenliği altındadır. Avrupa’da okullarda İslam dini eğitimi Milli Görüş güdümüne verilmek üzere,

 

 

hatta bir eyalette verildi bile. Alevi örgütlerinde hâlâ etkin muhalif bir ses çıkmıyor. Klasik olan aşılmalıdır artık. Derneklerde yapılan eğlence, düğün, saz kursu, halk oyunları çalışması ve küçük amatör müzik grupları yaratmakla ancak kendimiz çalıp kendimiz oynarız. Bu tür etkinlikler toplumsal muhalefeti örgütleyebilen pratikler değildir. Olsa olsa bu etkinlikler yapıların kendi üyelerinin ve kadrolarının bu felsefe ile karizmatik konum elde etmek için uğraşlarıdır. Bu tür uğraşlarda marjinal katılımla yapılabildiği için tabandan kopuk dolayısıyla kitlesel değildir.

Kitlesel olana yönelik projeler oluşturulabilecek ideolojik netlik gerekir. Amaç ve hedef karıştırılmamalıdır. Amaç çok dernek açmak mı, yoksa kitleselleşip politik güç haline gelmek mi? Bunun yanıtı doğru verilmelidir. Diğer yandan bu kitle felsefi muhalefete politik olarak dönüştürülebilinir mi?

 

 

Hedeflenen nedir? Sistemle bütünleşmek, egemen söylemin yörüngesinde merkezi ideolojinin kuyrukçuluğunda  varolan zulüm sistemini sürekleştirmek mi? Yoksa sistemin demokratikleştirilmesine yönelik bütün etnik, dinsel, kültürel azınlık haklarının anayasal güvenceye alınması mı? Bunun yöntemi nedir?