Hakikate Erenlerin Bahçesi
Cumhuriyetin kuruluş yıllarından sonra uzun bir dönem Çayırlı´ya bağlı bir Nahiye olan Başköy, ulaşım elverişsizliği, tarım ve hayvancılığın son yıllarda önemini yitirmesi sonucu hane sayısı küçülerek 15 haneli (4) küçük bir köy durumuna gelmiştir. Dağları çıplak, etekleri sulak olan bu engebeli ve şirin coğrafyanın günümüzdeki en önemli özelliği köyün girişindeki küçük ve yeni Türbedir.
Başköylü Hasan Efendi´nin Türbesi olarak anılan bu mabet, özellikle yazın hergün üzerinde kurbanlarin kesildiği, dileklerin tutulduğu, bir birlerini hiç tanımayan insanların kaynaşmasına vesile olan bir ziyaretgahtır. Genellikle koçlarin kurban edildiği (5), lokmaların dağıtıldığı, niyaz ve dileklerin edildiği türbe köyün girişindeki mezarlığın sol tarafinda küçük bir tepe üzerindedir.
Hasan efendi (6) olarak bilinen bu zat Erzincan ve çevresindeki Alevilerin Dede geleneğinden gelmektedir.Bu coğrafyanın Dede´lerinin hepsinden daha tanınmış, saygınlığı, güvenirliliği ve otoritesi bu coğrafyanin ötesine taşmıştır. (7) Bu yüzden de Başköy denince ilk akla gelen Hasan Efendi olmuştur.
Hasan Efendi 01 Temmuz 1973 tarihinde Hakka yürüdü. Doğumu Hicri 1312, Miladi 1894 / 95 yıllarıdır. Hakka yürüdüğü tarihde yaşının 80 civarında olduğu görülüyor. Uzun saçlari ve sakalı vardi. Saçlari örülü ve başına taktığı Fes´e benzeyen baslığın altında toplanıyordu. Uzun boyu ve davudi bir sesi vardi. Uzun yıllar kendi deyimi ile HALKI AYDINLATMAK ve İKRARINI HATIRLATMAK için yörede ki tüm köy ve kasabaları dolasmıştır. Kendisine güvenen ve inanan insanların ona verdiği para, eşya, giysi gibi sadakalari hemen yanıbaşında yoksul insanlara dağıtırdı.(8)
Hasan Efendinin aldığı sadakaları yöre Dede´lerinin genellikle yaptıklarından farklı olarak yanındaki yaşlı, yoksul ve yardıma muhtaçlara dağıtması onu çok saygın bir konuma getirir. Bir çok Dede bu uygulamadan rahatsız olur ve ona cephe alır. Ancak ilk başlarda bu konuda yanlız olmasına rağmen kendini tüm halk kesimlerine kabul ettirir.Başlangıçda karsı çıkan Dede´lerde süreç içinde pratiğine katılmamakla birlikte ona saygı duymaya başlarlar.Hatta yöredeki Sünni Hanefi inancına mensup insanlar üzerinde bile müthiş bir saygınlık kazanır. Zamanla hiç bir kimse açıktan kendisine cephe alamaz duruma gelir.Ve saygınlığı Erzincan yöresinin çok ötesine taşarak,Tunceli´den Sivas´a, Erzurum´dan Tokat´a kadar uzanan bir alanda tanınan bir Dede olarak toplumda ki yerini alır.
Hasan Efendi yöre Dede´lerinin bir coğunun yaptığı Cem ayininde ATEŞ YALAMA ve KERAMET gösterme geleneğine itibar etmeyen az sayıda ki Dede´lerden biridir. “Kerameti Yezid´e, Mervan´a gösteriniz ki Hak yolunu görsünler, İnanan insann gösterişe ihtiyacı yoktur" derdi. Ancak buna rağmen söyledikleri ve önerdikleri şeyler her zaman doğru çıkmıstır. Kimileri bunu insanın 6. hissi olarak açıklasa da bir anlamda Diyalektik Materyalizmin sınırlarını zorlayan bir pratik söz konusudur. Bu anlamda Keramet 6. His midir? Yoksa Tanrının (Doğa üstü gücün) belirli insanlara verdiği bir özellik midir ? ayrışmasına girmek bu örnekte gereksiz görülmektedir.
Hasan Efendinin kimince KERAMET, kimilerince de önsezi olarak değerlendirdiği yüzlerce olağanüstü beyanları vardır. Bu yörede yaşıyan her insan bu olgulardan haberdardır.(9) Bir çoğu bizzat yaşamıştır veya güvenilir insanlardan duymuştur. Materyalist dünya görüşüne inanan insanlar bile bu örnekler karşısında şaşırmaktadırlar.
Kendisinin İmam Musa-i Kâzım soyundan geldiği var sayılıyor. Mahmud Hayrani soyundan geldiği sanılan Seyyid Mevali evlatlarından, Seyyid Mustafa Dede´nin torunu, İbrahim Dede´nin oğludur. Seyyid Kureyş seceresinden olduğu ileri sürülmektedir. Hüseyin Paşa ve İbrahim adlarında kendisinden küçük 2 kardeşi daha vardır. Eşi Elif E(A)mber Anadan 12 Erkek evladı olmuş ve hepsi küçükken vefat etmiştir. Kardeşi Hüseyin Paşa Dedenin oğlu Kamer (10) Dede´yi kendisine evlat edinmiştir.
Başköy civarında ki Kureyş Kabilesi Dedelerine yöre halkı Kör Kureyş´ler adını takmıştır, Bu Ocağın talipleri yoktur. Ancak kendileri diğer Ocak geleneklerinde olduğu gibi bir üst Ocağa bağlıdırlar.
1930 lu yıllarda Hasan Efendi bir dönem kendini tamamen ziyaretlere vermiştir. Aylarca dağlarda, çeşitli ziyaretlerde ve mekanlarda insanlardan uzak yaşamıştır. Bu süre içinde ne yiyip-içtiği tam olarak bilinmiyor. Kendisini tanıyanlar koyun sütü ve yoğurdu yiyerek beslendiğini ileri sürmektedirler. Örneğin yörede Ağırgöl (Aygır gölü) denilen ve orada bir yatırın yattığı söylenen dağgölü (krater) havzasında 9 ay yaşamıştır. Gölü ziyarete gidenler kendisini görmekte ve orada yaşadıklarını bilmektedirler. Bu bölgede var olan tüm ziyaretlerde ve türbelerde aylarca, yıllarca kaldığı herkes tarafindanbilinmektedir.
Hasan Efendi koyun eti, sütü ve yoğurdu dışında hayvansal gıda almazdı. Keçiyi hiç sevmezdi. Bunu da şöyle gerekçelendirirdi. “Bu hayvan doğaya çok zarar veriyor.Yeşil fidan ve ağaçları kemiriyor, kurutuyor. Sarp kayalara tırmanarak hilebazlık yapıyor“ Bu vesile ile evlerde keçi beslenmesine sıcak bakmazdı. Gerçekten de keçi ormanlara çok zarar verdiği bilinen bir hayvandır. Manda ve sığır cinsinden evcil hayvanların et, süt, yoğurt gibi hiç bir ürününü yemezdi. Kümes hayvanları ise ortalıkta beslendikleri ve sağlığa zararlı gıdaları yedikleri için, örneğin mayıs ve benzeri şeylerle beslendikleri için yemez ve tavsiye etmezdi. Arıları bal yaptıkları ve çalışkan oldukları için severdi. Halka imkânları dahilinde arıcılık yapmalarını tavsiye ederdi. Son yıllarında sabahları koyun yoğurdundan yapılma yağ ile balı eritir ve bir- iki kaşık alırdı.
Sağlığına çok dikkat ederdi. Kaynak sularını bile kaynatır ve öyle içerdi. Kendi nefsini ıslah etmek için zevk ve eğlenceden tamamen elini çekmişti. Alkollü içki, sigara gibi şeylerin kullanılmasına sıcak bakmazdı. İnsan sağlığına zarar verebilecek her şeye karşı çıkar ve kullanılmamasını tavsiye ederdi. (11)
Hasan Efendi kendi ifadesine göre 1937 Dersim Vakasına kadar yöredeki erenlerle ve yatırlarla Dersim olayının KANSIZ sona erdirilmesi için müzakerelere gider. 7 yıl "Kan akmasın / Suçlunun yanında masum ölmesin" diye desdek arar. Ama yatırlar Dersim´in ıslah edilmesi gerektiğini ileri sürerler ve buna karışmayacaklarını bildirirler.
1937 / 38 Dersim Vakası Hasan Efendinin hayatında bir dönüm noktası olmuştur. Bu olaydan son derece etkilenmiştir. "Kuru´nun yanında Yaş´da yandı, Yatırlar seyirci oldu" diyerek bu tarihten sonra her gittiği ziyarete hakaretler yağdırmıştır. "Bu insanlar (12), yüzyıllardır size niyaz ediyorlar.Yalvarıyorlar. Yakarıyorlar. Bizi Zalimin zulmünden koru diyorlar. Siz ise yardımcı olmadınız. O halde ne için varsınız?" diyerek tüm ziyaretlere cephe almıştır. Gittiği her ziyaretin, yatırın taşlarını kırmış, tükürmüş ve küfür etmiştir. İlginçtir, kendisine engel olmak isteyen kim olmuşsa başına bir türlü bela gelmiştir.
Halka dönerek "Kendine hayrı olmayanın size ne hayrı olur?" diyerek onları bu mabetleri ziyaretten men etmeye çalışmıştır."O Erenler ki sizi Dersim katliamından bile korumadılar, artık onlardan ne beklersiniz?" diye ayrım gözetmeksizin hemen tüm ziyaretlere cephe almıştır.(13)
Dersim (14) yöresinde her yıl yüzlerce kurban kesilerek ziyaret edilen Düzgün Baba ziyaretine de hakaret etmekten geri kalmamıştır. Ancak Dersim´de yapilan katliamların buyutlarının çok yüksek olması sonucu Düzgün Baba´nın son gün TOPUNU ATEŞLEDİĞİNİ ileri sürmüş (15) ve "Haso kendisine katliam çok ağır olacak, engel olalım dediğinde Haso´yu dinlememiştir, Sonra gördü ki zulüm ve katliam çok ağır, kendi de toplarını ateşledi. Ancak çok geç kalınmıştı" demiştir. Düzgün Baba´nın "TEK BİR TANE TOP atışı yaptığını ve Dersim´in ıslah edilmesi konusunda fazla ileri gidildiğine kendisininde sonunda kanaat getirdiğini" iddia etmektedir. Dolayısı ile Düzgün Baba´yı da aynı kategoride değerlendirmektedir.
Kanunsuz Allahın kulları azgın olur,
İsmi aleme Sultan Düzgün olur.
Sultan Düzgün düşman ile dosttur,
İt derisinde yapılan posttur.
Sultan Düzgün Kureyşin evladı,
İt gibi Alevilere havladı,
Evladı Düzgün´ün Ömer´e oldu karı,
Teslim etti ona küllü varı.
Üç kere asker doldurdu Alevilerin içine,
Alevilere sormadı, kusurun ne ? Suçun ne ?
Ayrıca yörede ki Ağırgöl, Tüzük Baba, Bağır Paşa ziyaretlerine de çok kızgın olduğunu her firsatta dile getirmiştir.
Dersim olayından hemen sonra kendini bir dönem insanlardan uzak yerlere atar. Uzun süre mağara ve ıssız yerlerde yaşar. Bir yandan aylarca ziyaretlerde kalırken, diğer yandan da ziyaretlere ateş püskürmeye devam eder. Tüm ziyaret ve yatırları katliama engel olmadıkları için adeta SUÇ ORTAĞI olmakla itham eder. Dersim olayında yatırlara yönelik yazdığı şiirlerden şu kesitler çok önemlidir.
Sorulsa Dersim´in sebebi Mansur
Daima işlediği, günahı kusur.
Kırılan Alevileri Mansur kırdı
Kureyşilerin candan Piriydi.
Sey Hasanlıların sebebi Derviş Cemal (16)
Alevileri kırdıran Mustafa Kemal
……………………….
Sahipsizlerin sebebini soran olmadı
Ziyaretler Hasan´ın sözünü kale almadı.
Dersim civarında ki aşiretlerde yaygın olan eşkıyalık ve ahlaki çöküntünün bir felaketle sonuçlanacağını ve çözüm arayışlarına ziyaretlerden aradığı desdeği bulmadığını ise şu dizelerle vurgulamaktadır.
Sahipsiz eşkıyaların yaptığı arşa dayandı
Hasani uykuda kalktı uyandı.
1931 de Aşiretleri gördüm
Bunların durumlarını sordum.
Dediler, aç kaldık, susuz kaldık
Dağbe dağ gezip uykusuz kaldık.
Hasani aşiretleri hep gezdim,
Gerçek ziyaretlere name yazdım.
Terbiyesizleri edin terbiye,
İşin sonu gider nereye ?.
Terbiyesizleri terbiye eder mazlumların ahı, zarı
Üzerine tayin ettirdi Celal Bayar´ı.
Cevap vermezseniz Ulu Divan Pirine,
Sizi atacaklar kıyamet yerine.
Mitralyoza dizdi, süngüye taktı,
Kimisini de gaz döküp yaktı.
Hasan Efendi pek çok sohbet ve konuşmalarında Dersim olayına değinir ve bu davanın Ulu Divan´a kalacağını söylerdi. Zalimin ve suçlunun yanında mazlumun yandığını ifade eder ve figan eylerdi. Ancak Dersim olayının faturasını da genelde Atatürk yerine Celal Bayar´a çıkarırdı. Bunu sohbetlerde dile getirdiği gibi dizelerinde de yer vermiştir.
Atatürk Dersimin programını çizmişti,
Dersime gitmek için ordu dizmişti.
Ordular Dersim´e doldu,
İsmi sonunda Tunceli oldu.
Dersimi ıslah edip öldürdü,
Olmaz, yaramazı güldürdü.
Olmaz yaramazdır Dersimin sebebi
Yaraları sarmaya yoktur tabibi
Yavuzun devrinde kaçmışlardı dağlara,
Kimseler bırakmadı mor sümbüllü bağlara.
Dersimlileri feci olarak ezdiler,
Makineli tüfekle kurşuna dizdiler.
Çocukları süngülere taktılar,
Kimisini dahi ateş vurup yaktılar.
Hamile kadınların karınların yardılar,
Karnında ki çocukları süngülere vurdular.
Hasan Efendinin şiir, beyan ve sohbetlerinden Dersim olayına özgü çıkardığım sonuç şöyle özetlenebilir. Bu olayın tarihsel kökü Hz. Muhammed´e uzanmaktadir. Dost katagorisinde görmesine rağmen sitem ettiği kişiler.
A-- Hz. Muhammed, İmam Ali´ye “ Zülfikârı artık kullanmıyacaksın” dedi. Böylece o günün koşullarında İslamiyeti gönülsüz benimseyenler bu durumdan cesaret alarak fırsat kolladılar ve Hz. Muhammed´in Hakka Yürümesinden sonra İmam Ali´ye cephe aldılar.Bu durumdan ilk sorumlu Hz. Muhammed´dir.
B--Emevi Devletini 750 yılında yıkarak, daha sonra tüm yetkilerini Hz. Muhammed´in amcasi Abbas soyundan gelenlere devreden Abbasi Devletinin kurucusu Eba Müslüm 2. sorumludur.
C-“Hacı Bektaş-i Veli, kuvveti Osmanlı oğullarına verdi. Alevilere zulmü hakaret ettiler. Aleviler içinde de haklı-haksız davası başlayarak bir birlerini kırdılar.” sözlerinden anlaşıldığı gibi Hacı Bektaşi Veli´yi de sorumlu tutmaktadır.
D-“….Daha sonra Mansur, Hacı Kureyşi hazmedemeyerek ve Hacı Kureyşe ettiği ahdü peymanını bozarak ayrıldı. Millet içinde talip muhibabının ikrarı bu yoldadır diye tarikat kurarak, Ben Baba Mansur´um, o Kureyş´dir, diyerek aşiretler içerisinde tefrikatla yalan isnat edip Kureyş´e karşı Baba Mansur, Şıyh Hasaniler ile bir olup, Derviş Cemal´i millet içine göndererek -Ben de Pirim- diyerek milleti kandırdılar. Millet de Derviş Cemal´i Pir etti. Ondan sonra haksız-haklı seçilmez oldu. Derviş Cemal, Kureyşlilere karşı Şıyh Hasanilere kuvvet verip aşiret kurdu. Aşiretler bir birini kırdı. Böylelikle eşkıyalık başladı. Hükümet de bu yüzden eşkıyayı kırdı. Çocukları süngülere taktılar. Dersim´e olan zulmi hakaret hiç görülmemiştir“
Bu açıklamaya göre Alevi toplumunu bölüp-parçaladığı ve yönünü şaşırttığı için Mansur sorgulanmaktadır.
F-Atatürk “Dersimi ıslah edin “ demiş fakat peşini takip etmemiştir. Yetkiyi alan Başbakan Celal Bayar ise ‘’Dersim´i ıslah edeceğim ‘’ derken (17) kırmıştır.
Zulmi hakareti Celal Bayar´dır ettiren.
Dünyayi fesada verip bir birine kattıran.
Bu dizeleri ile suçun Celal Bayar´da olduğunu vurgulamasına rağmen onu denetlemediği için Atatürk hakkında da şu dizeleri söylemiştir.
Batın erenleri Atatürk´ü öldürdü,
Sahipsizleri şad edip güldürdü.
Tarihsel süreçte yaşanan katliamların ve haksızlıkların sorumluluğu konusunda Alevi kaynakları ile hemen ayni fikirdedir. İlk 3 Halife ile başlayıp Emevi, Abbasi ve Osmanlı dönemlerinde devam eden süreci şiirlerinde işlemiştir. Akıcı bir dilde bol miktarda yazılan şiirlerinden bazıları şöyledir.
Emevilerin yolu geliyor Yavuz´a,
Yavuz´un isbatı herdem Tauz´a
Milletlerin içine soktu ayrı bir din, mezhep,
Milletler bir birine oldular kasap.
....................................................
İnsanlara Şeytan olursa kılavuz,
Göz önüne alınır Sultanı Yavuz.
………………………………
Yavuz İslamları bir birine kattı,
Alevilerin namusunu bir pula sattı.
Yavuz´un elinden kaçanlar çıktı dağlara,
Evleri yok, dağlarda sığındılar mağaralara.
Aç kaldılar, çıplak kaldılar,
Hırsız eşkıya oldular.
Yakın tarihe özgü açık bir Demirel karşıtlığı görülür şiirlerinde. Gerek şeriatcılara açık desdek sunulmasından ve gerekse ekonomik ve siyasal politikaları ile merkez sağ siyasal cepheye karşı tavrını oldukca belirgin bir şekilde ortaya dökmüştür.
Demirel´e kuvvet veren büyük pınar,
İşleği, süreği, şeytana ayar.
Lânet olsun Büyük pınar size,
Düşman oldunuz hepimize.
Davayı bir iken iki ettiniz,
Yaralarımıza zehir kattınız.
................................................
Şimdi Demirel´dir Alevileri öldüren,
Saidi Nursi´leri şad edip güldüren.
Hasan Efendinin derin bir bilgisi ve geniş dünya görüşü vardı. Osmanlı döneminde Lise dengi okul olan Rüştiyeden mezun olduğu söylenmekle beraber bu bana pek inandırıcı gelmemektedir. Zira Osmanlı dönemi Rüştiye okulları sayıca az olmakla beraber mezun olanları genellikle devlete bürokrat olarak geçerlerdi. Ancak kendi dönemine özgü iyi bir eğitim aldığı ve kendini geliştirdiği gerçektir. Bir dönem civar köylerde öğretmenlik yapmıştır.(18) Çok okur ve yazardı. Yazdıklarının bir kısmını HER NEDENSE daha sonra ateşe atar ve yakardı. Onu şahsen tanıyanlar geniş bilgi birikimi yüzünden ona DERYA-İ UMMAN (19) derlerdi. Sohbeti hoş bir insandi. Her gittiği yerde duyan bütün tanıyanlari sohbetine katılmak için akın akın yanına koşarlardı.
Elini öpmek isteyenlere elini vermezdi.(20) Israrla elini öpenlerin o da elini öperdi. Bazen çok küçük yaştaki çocuklar ve gençler bu davranış karşısında şaşırırlardı. Kibirden nefret ederdi. Ona göre kibir Şeytan´a özgü bir şeydi. Gençliğinde bir takım kötü alışkanlıkları (21) olmasına rağmen bu zaafiyetlerinden kendini kurtarmıştır. Nefsini kontrol altına almış olup tüm dünya zevk ve sefasından elini çekmiştir. Fazla yemez içmezdi. Son yıllarında ancak belirli ailelere veya kişilere uğrardı.(22) Onun en büyük zevki yanında oturan kişilerle birlikte Cenk kitapları okumaktı. İmam Ali´nin Hayber Cenkleri, Battal Gazi´nin kahramanlıkları, Kerbela Vakası … gibi kitaplardan bölümler okunur bu konuda saatlerce sohbet edilirdi. Yanlız başına kaldığında bir çok insan onun bir şeyler konuştuğunu duyardı.Veya birilerine ( Bir şeylere ) küfür ederdi. Yağcılığı, yalanı , dolanı, rüşveti… vs hiç sevmezdi. Herkesin kusurunu yüzüne karşı söyler ve kendisini toparlamasını önerirdi.
Üzerinde en ciddiyetle durduğu konu İKRAR ´dı. Bu deyim halk arasında söz verme, sözleşme anlamında da kullanılır. Yörede ayrıca Kivra ve Musahiplik bağları olanlarda birbirlerine İkrar derler. Bir çok kimse ise bu sözün anlamini Hacı Bektaş Veli´nin EDEP sözcüğü ile eşdeğer görür. Öyle değerlendirir. Pir´ine, Mürşüd´üne, Rehber´ine bağlı olmanın yolu da karşılıklı verilen İkrar sözcüğünden geçmektedir.
Silip pak eyledik, yoktur korkumuz,
Ağır gölü mekan ettik yurdumuz,
Kimselerde yoktur, asla korkumuz,
İkrar, iman olmuş, yolumuz bizim.
İkrar iman yoldaş olsa ne olur,
Dünya ana cadde olur, yol olur,
İnsan olan talip olur, kul olur,
Hakka giden yoldur, yolumuz bizim.
Hakka doğru giden ikrar, imandır,
Hak ikrar bağında ulu mihmandır.
Ulu divan kurulacak zamandır,
Hakkın divanında davamız bizim.
Hasan Efendinin bazı şiirleri düz mantıkla okunduğunda genellikle anlaşılmaz. Bu şiirlerine yükledigi GİZ´i bir çok insan farklı anlamda yorumlamaktadır.
Nice bin kez gelip gittim.
Ancak kemalet sırrına yettim.
Özümü, sözümü kâmile kattım,
Katılan söz ikrar imandır.
Kendim Mustafayım, özüm İbrahim,
İsmim Hasan, Haydar, İbrahimdir dayım,
Yatağım Ali´den verildi payım,
Verilen pay ikrar imandır.
Hasani Saniyim, anamdır İsmet,
Cavidan ilmi oldu kısmet.
Babam Kambere verildi himmet,
Verilen himmet ikrar imandır.
Bazı şiirlerinde söylediklerini anlamak için de onun gözü ile bakmak gerekir. Kişi Aleviliğin 4 kapısını , 40 makamını bilir ve aynı mantıkla yaklaşırsa anlaşılması daha kolay olur.
Dünyaya getiren olmuşsun Ata,
Yarattın mazlumu zalim mukadderata.
Zalimi, zorbayı verdin azata,
Cefayı çekene lazım değilsin.
Ali´ye Zülfikâr verdir kırdırdın,
Allahın emri diye emirler verdirdin.
Helalı, haramı kendin yedirdin.
Senden gelen bal olsa zehir olur lazım değilsin.
Ali´nin emeklerini verdin suya,
Kurban olayım o güzel boya.
Ebu Cehil gibi düşersin kuyuya,
Çikaran yoktur, lazım değilsin.
Gizemli şiirlerinde öne çıkan ayrıntı her zaman öze dönüştür. Nefsini islah etmeyi ve ilme yönelmeyi tavsiye eden şiirlerinden şu örnek dikkat çkicidir.
Şeriatla, tarikattan ikrarın bendini,
İkrarda erkek, dişi yok, tanı kendini.
Marifetle, hakikatta yokla kaydını,
Nefsini öldürene alda gel beri.
Nefsi Şeytan olan kendisinedir,
Yıkılmış viran olmuş bir binadır.
Çekmiş hançerini Şimir-i fenadır,
Yol Yezidinden uzak olda gel beri.
Şeriat nikâhtır, erkeği, dişisi hakdır.
Tarikat ikrardır, erkeği dişisi yoktur.
Marifetli, hakikatli diyen yalanci çoktur.
Onlara laneti yapta gel beri.
………………………………..
Şeriatın yolu, tarikata gider,
Tarikatta ikrar imana gider.
Marifette canını Hakka kurban eder.
Hakikatta niyazla, kurbanın alda gel beri.
Yeryüzünde ki yanlışların arkasında gördüğü sebepleri ise şöyle değerlendirmektedir.
Kanun görmemiş Allahın vücut azası,
Mukadderatta yazdığı kader kazası.
Kur´anla İncil´dir Allahın kanunu,
Şeytanın eline vermiş her yanını.
Edip eyleyen her şeye kadir Allahtır,
Sözlerim doğrudur, yemini billahtır.
Söz ve şiirlerinde tepki gösterdiği değerlerden biri de Boz Atlı Hızır´dır. Gerek Dersim Vakası nedeni ile ve gerekse diğer konularda sitem ettiğini görmekteyiz.
Hızırda bir imdat olmadı,
Alevileri düşman elinden almadı.
Hızır Alevilere borçludur,
Hemde gayet çok borçludur.
Hızır nerde kaldı, kesilen kurbanları görsün,
Tutulan oruçların ve lokmaların hesabin versin.
Abayı ceddimizden bu ana kadar çağırıyoruz,
Hızır kavuş carımıza diye bağırıyoruz.
Hangi darlıkta, esirlikte kurtarmış ?,
Düşman dibinden mi sarsıp aktarmiş ?.
Düşman daima Alevilere galiptir,
Aleviler düşmana daima mağluptur.
Halka en çok önerdiği şey okumaktı.’’Okuyup devlet dairelerine yerleşin ve fakir fukarayı, mazlumu YENİ BİR DERSİM KATLİAMINDAN koruyun’’ sözünü sürekli söylerdi. Bu yüzden de gençlere çok önem verirdi. Gençlerini okutması için yaşlılara tavsiyelerde bulunurdu. Yoksulluk içinde çocuklarını okutan insanları takdir eder, oku(t)mayan insanlara da Cahil derdi. Gençlerin okuyup ailelerine, çevrelerine ve halkına faydalı olmalarını isterdi.
Dünya malına fazla ehemmiyet vermezdi. Bununla birlikte oldukca tutumlu bir yaşam tarzı vardı. Lüzumsuz masraftan, süs ve lüks yaşam tarzından hoşnut olmazdı. Mertliğe, misafirperverliğe, dayanışmaya çok önem verirdi. Hiç kimseyi dışlamazdı. Varlıklı ailelerin zenginliklerini toplum içinde öne çıkarmasını hiç hoş görmezdi. Mali zenginliğin, gönül zenginliğine hizmet aracı olmasını arzu ederdi.
Her zaman doğru olmayı, iyi ahlakı, büyük-küçük sevgisini, mütevazi ve alçak gönüllülüğü, önermiş, kan davalarından, kinden, nefretten, kibirlikden, zalimlikten, şiddetden, yalan-dolandan, kul hakkından uzak durmayı öğütlemiştir.
O dönem yöre geleneklerinden toplumsal bir sorun olan Başlık parasına açıkca karşı çıkardı.(23) Başlık parasının bir yıkım olduğunu, bu geleneğin kesinlikle Alevilere yakışmadığını ve kalkmasını tavsiye ederdi. Anne- babalara “Allahın emri tek degil, çift taraflı olur. Bu yüzden evlendirmek istediğiniz kız ve oğlanın bir birlerine muhakkak gönlü olmalıdır” derdi. Feodalizmin çözülme süreci ile birlikte azalan Başlık parası geleneği , onun başlattığı girişimlerle Erzincan civarında daha süratle çözülmüş ve SÜT HAKKI adı altında kızın annesine sunulan küçük bir meblağ dışında oldukca azalmıştır. Gelinen süreçte Başlık parası artık yadırganır olmuştur.
Kız veya erkek evladı arasında asla ayrım yapmazdı.”Hepsi de evlattır. Yeterki hayırlı olsun” derdi. Kadın hakları konusunda Hz. Fatma´yı öne çıkaran bir çok şiiri vardır.
Erkektir, dişidir diyene lânet,
Hatice, Fatimeden alındı himmet.
İkrar kapısıdır, farz ile sünnet,
Kablel Entemutu alda gel beri.
Yol Yezidi daima yolu bozar,
Şeytanın kuludur, eyleyin hazar.
Hatice, Fatime ona lâneti yazar,
Nâr-ı cehenemi sal da gel beri.
……………………………….
Doğum ile isbat olundu vücut,
Rahmet çesmesi Fatimeden mevcut.
Cümlemiz bir birimize eyledik sücut,
Talipten ötesi yok dediler.
Evlilikte tek eşliliği savunan ayrıca şu şiiri vardır.
Buyruğun gömleği ikidir,
Biri nikâh çekmez çekidir.
İki can bir gömleğin hakkıdır,
Hakkın emri ceset ile candır.
Hasan Efendi büyük bir yurtseverdi. Ulusal Kurtuluş savaşını desteklediğini ve Atatürk (Dersim olayında sitem etmektedir) devrimlerini onayladığını pek çok şiirinde dile getirmiştir.(24) Özelikle Ulusal Kurtuluş Mücadelesi hakkında pek çok şiiri vardır.
İba