Edebali gibi bir Horasan Piri’ni hemen hemen Anadolu topraklarında yaşayan, biraz da tarihle ilgilenen herkes bilmektedir. Baba İlyas müritlerindendir. Hacı Bektaş ve diğer Horasan Erenleri ile yakın ilişki içinde bulunmuştur.
1326 da öldüğü bilinen bu Horasan Ereni’nin diğer arkadaşları gibi, doğum tarihi de karanlıktır. Ancak Karaman’da doğduğu çeşitli kaynaklarda bildirilir. Edebali, okumuş ve Horasan okulundan gelen bir ailenin çocuğudur. Kendisi de Anadolu’da bulunduğu sürece okumayı, kendisini geliştirmeyi bir görev olarak bilmiştir. İlk derslerini bir Hanefi fıkıhçısı olan Necmeddin ez-Zahidi’nin yanında almıştır. Ardından Dimaşalı’da dönemin tanınmış tasavvufçularından öğrenim görmüş, Dimaşah’dan Anadolu’ya dönünce tasavvuf düşüncesine büyük bir ilgiyle sanılmıştır. Önceleri zaviyesini Eskişehir’e kurmuş olan Edebali daha sonra Ertuğrul ailesiyle tanıştıktan sonra Bilecik’e yerleşerek orada öğrencileri ve müritleri ile tekke dönemine devam etmiştir.
Kaynaklar her ne kadar Edebali ile ilgili değiştirici bilgiler vermiş olsalar da sonuçta yollar aynı yere çıkmaktadır. Kimi kaynaklar bu büyük Şeyh’i, Baba İlyas’ın halifesi gibi gösterirken, kimi kaynaklar da onu bir Ahi Şeyhi olarak noktalamaktadır. Sonuçta her iki yol da aynı yere çıkar. Ali yandaşlığı ve Alevilik.
Edebali’nin Ebul Vefa ’nin bir mensubu olduğunu Katip Çelebi “Vefaiyye tarikatına mensup Edeb Ali” diye vermektedir.”
Osmanlı Devleti’nin kuruluşunda büyük emeği geçen Alevi pirleri gibi Edebali de her nedense gözlerden uzak tutularak Sünnileştirilmek istenmektedir. Ancak kaynakların incelendiğinde onun bir Alevi piri olduğu her noktada ortaya konmaktadır.Zaten ilk Osmanlı Devleti’nde ki dinsel hoşgörü ve hümanist yapı bu pirlerin öncülüğünde kurulmuştu.
Edebali’nin tekkesi de diğer Horasan Erenleri ile ilişki içerisinde olup, her türlü gereksinimleri ve felsefi dünya görüşüyle de aynı telden çalmaktadır. Edebali’nin tekkesinde bulunan ilim ve bilim Anadolu içlerine kadar yayıldığı gibi, Anadolu toprakları dışına da taşmaktadır.
Horasan Erenleri hem Selçuklu, hem de Osmanlı devletinin ilk yıllarında o ülkenin birer yöneticisi gibi sorumlu davranıyor, aynı sorumluluk içerisinde de görevlerini yerine getiriyorlardı. Örneğin Osmanlı Devleti’nin oluşumunda Osman Gazi’ye kızını vererek kayınbabası olan Edebali, Osmanlı Devleti’nin hem ilk kadısı (hakimi) hem de müftüsü pozisyonundadır.
Ertuğrul Gazi’nin. oğlu Osman Gazi, Anadolu topraklarına geldiklerinde Müslümanlıkla pek ilgileri yoktu. Öğrenmeleri gerekli tüm bilgileri ve Kuran-i Hz. Muhammed hakkında ne öğrendilerse Edebali tekkesinde öğrenmişlerdir.
Edebali tekkesinde Kuran okurken,kendisine konuk olan Ertuğrul ne okuduğunu sorar,arkasından söylenenleri tekrar eder hoşuna gitmiştir. Edebali zaman zaman Kuran’dan ayetler okuyarak, Ertuğrul Gazi ve Osman’a örnekler göstermiştir. Her zaman Edebali’den bilgi alıp, yararlanan Osman Gazi Şeyh’in kızı Mal Hatun’a aşık olmuştur. İki yıl Osman Mal Hatun’u şeyhinden alamaz. Üçüncü yıl Şeyh “Benim kızım Mal Hatun senin helalin oldu” diyerek Osman Gazi’ye kızını vermiştir.
İşte bu süreçte küçücük bir beylik olan Osmanlı Beyliği’ne destek veren Horasan Erenleri olan Alevi pirleri, bu Beyliğin kısa sürede büyüyüp, bir devlet kuracak duruma getirmişlerdir. Hacı Bektaşlar, Sarı Saltuklar, Abdal Musalar, Geyikli Babalar ve niceleri Osmanlı Devleti’nin kuruluş süreçlerinde bilginleri, yöneticileri, öğretmenleri olmuşlardır. Taa ki, ne zaman Alevi inancının ve Alevi’nin toplumsal yaşamının Osmanlı devlet erkanına ve feodal toprak beylerine ters gelmeye başlamasıyla bu ilişkiler tersine dönmüş, 15. yy.lın ortalarından başlayarak kopmaya ve adeta da Aleviler Osmanlı Devleti’nce düşman olarak görülmeye başlanmıştır.
Çünkü Alevilerin yaşamında insanın özü yardır, insan vardır, insanda da tanrının görüntüsü vardı. 0 nedenle insan kutsaldır. Ayrıca bu felsefede toplumsallık vardır, paylaşım vardır, kişi haklanın korunması vardır, yetmiş iki milleti bir görme vardır, dinlere aynı nazarda bakmak vardır. İşte bu görüşler elbette bir devlet içerisindeki bazı kesimlerin çıkarlarıyla çelişecektir. Devlet yöneticilerine de sıcak gelmeyen bu felsefe ortadan kaldırılmalıdır denecektir.
“Şeyh Edebali’nin Babai çevresine bağlı oluşu ve Hacı Bektaş ile bağlantıları, Bektaşi tarikatı ve ilk Osmanlılar arasındaki ilişkilerin incelenişinde mühim öğelerdir. X1V. yy. da başlayarak, bilhassa adı Yeniçerilerin piri olduktan sonra Hacı Bektaş ‘in ulaştığı ehemiyete yol açan da şüphesiz onların korumaları olmuştur” İlk Osmanlıların ilgisi dolayısıyladır ki, Bektaşi tarikatı imparatorluk içindeki üstün yerini almış ve üst derece bir halk tarikatı olarak benimsenmiştir.”6
EDEBALİ’DEN ALINAN SÖZLER
Beni kır, Şeyh Edebdli ‘yi kırma.
0 bizim boyumuzun ışığıdır.
Terazisi dirhem şaşmaz,
bana karşı gel, ona karşı gelme.
Bana karşı gelirsen üzülür incinirim,
ona karşı gelirsen, gözlerim sana bakmaz,
baksa da görmez olur.
Söziimüz Edebali için değil, senceğiz içindir,
bu dediklerimi vasiyetimi say
Ertuğrul Gazi
ŞEYH EDEBALİ’NİN SULTAN OSMAN’A VASİYETİ
Ey oğul, beysin
Bundan sonra öfke bize, uysallık sana
Güceniklik bize, gönül almak sana.
Suçlamak bize, katlanmak sana.
Acizlik bize, yanılgı bize, hoş görmek sana. Geçimsizlikler, çatışmalar, uyumsuzluklar,
Anlaşmazlıklar bize, adalet sana
Kötü göz, şom ağız, haksız yorum bize, bağışlamak sana. Ey oğul,
Bundan sonra bölmek bize, bütünlemek sana.
Üşengeçlik bize, uyarmak, gayretlendirmek, şekillendirmek sana.
Ey oğul, sabretmesini bil, vaktinden önce çiçek açmaz. Şunu da unutma!
insanı yaşat ki, devlet yaşasın.
Ey oğul,
İşin ağır, işin Çetin, gücün kılıca bağlı.
Allah yardımcın olsun.
Notlar :
1 MELİKOFF, İrene: Uyur İdik Uyardılar, s.24.
2 age, s.107, Aktarma: Mevlana Müzesi, MS No: 4937.
3 Tercerne-i Menakih-i Tacül Arifin vr 2 a-b, Katip Çelebi vr. 43b
4 ATSIZ, N.: Aşıkpaşaoğlu Tarihi, s.16
5 age, s.16.