İMAM ALİ’DEN İLİM VE ADALET
İmam ALİ’NİN ADALETİ (36)
Elbette insanlık bu günkü Evrensel değerlere bir günde gelmedi. Bu gün bile bilimin olağ anüstügeliştiği, teknolojinin baş dönderici bir hızla yaşamımızın çok önemli yerini kapsadığı, sosyal vetoplumsal değerlerin tüm dünyada ki farklılıklarının bilindiği ve birer zenginlik olarak kabul edildiği dünyamızda, bu üretim ilişkilerini ellerinde bulunduran tröstlerin kâr hırsı ile korkunç savaşlar çıkardığını, insan ve doğaya karşı saygısızlıkta ilkel diye kategorilendirilen insan ve guruplardançok daha barbar olduğunu unutmamak gerekir.
İnsana ve doğaya yapacağı etkilerin sonuçları düşünülmeksizin hızla silahlanan ve bu silahı gene kendi cinsi olan insanoğluna karşı kullanan dünya medeniyetinin, toprağa gömülen korkunç ekonomik kaynakların dünya tabii dengesini nasıl insafsızca katlettiğini görmeden, eski çağları tek yanlı ilkellikle suçlamak adaletli olmaz. Bu vesile ile adalet kavramında adil olmayan ve sürekli kendi çıkarları doğrultusunda yorumlayan teknolojı ve bilimde gelişmiş, ama bu verilerin dağılımında adil olmayan gelişmiş kapitalizmin etkileri altında kalarak olguları değerlendirme yanlışlığına düşmemek gerekir.
Her olgu kendi koşulları altında değerlendirilmelidir. Bu vesile ile gene İmam Ali’den bir örnek vererek “Zaman sana uymaz, sen zamana uyacaksın” sözleri eşliğinde yorumlamamız gerekir.
BİR OLAYDA BEŞ KİŞİ ARASINDA VERDİĞİ HÜKÜM
Esbağ bin Nübâte’den nakledilmiştir: “Beş kişiyi zina suçuyla Halife Ömer’in yanına getirdiler. Halife, onların her birisine şer’î had uygulanması için emir verdi. Orada hazır bulunan İmam Ali şöyle buyurdu: ‘Ya Ömer, bu onların hakkında verilmesi gereken hüküm değildir.’ Ömer ‘O halde (uygun) haddi onlara siz uygulayın’ dediğinde, İmam Ali, onlardan birisini öne alıp boynunu vurdu; diğer birisini recm etti; bir diğerine kırbaç haddi uyguladı; dördüncüsüne bir haddin yarısı kadar (50 kırbaç) vurdu; beşincisini ise mazur gördü ve serbest bıraktı.
Bunu gören Halife Ömer, hayrete düştü; insanlar da şaşırıp kaldı. Ömer şöyle dedi: ‘Ey Ebalhasan, tek bir olayda suçlu olan beş kişiye ayrı ayrı beş hüküm uyguladın ki hiçbirisi diğerine benzemiyor (bunun sebebi nedir)?’İmam Ali şöyle buyurdu: ‘Bunlardan birincisi zimmî (İslam devletinde yaşayan kitap ehli) idi; (işlediği suç ile) zimmîlik vasfını kaybettiği için haddi kılıçtan başka bir şey değildi. İkincisi evli bir kişi olduğu için haddi recm idi. Üçüncüsübekar olduğu için haddi yüz kırbaç idi. Dördüncüsü köle olduğu için cezası kırbaç haddinin yarısı idi. Beşincisi ise akılsız bir deli idi (ve dolayısıyla her hangi bir cezayı hak etmemişti).”
BİR ERKEK VE BİR KIZ ÇOCUK ÜZERİNDE İHTİLAF EDEN
İKİ CARİYE
Câbir Cu’fî, Temim b. Huzâm el-Esedî’den nakledilmiştir: “Halife Ömer’in yanına bir erkek ve bir de kız çocuk üzerinde ihtilaf eden iki cariye getirildi. Ömer şöyle dedi: ‘Sıkıntıları gideren Ebûlhasan (Ali) nerededir?’ İmam Ali’yi yanına çağırdılar ve o olayı kendisine anlattı. İmam Ali, iki şişe istedi ve onların ağırlığını tarttı. Daha sonra cariyelerden her birisinin şişelerden birisine sütlerini sağmasını emretti. Ardından sütleri tarttı ve biri diğerinden ağır geldi. Bunun üzerine şöyle buyurdu:
‘Erkek evlat, sütü ağır gelen cariyenindir, kız evlat ise sütü hafif olanın.’ Bunu gören Halife Ömer ‘Bu hükmü neye dayanarak söyledin Ey Ebelhasan?’ diye sorunca, İmam Ali şöyle buyurdu:‘Çünkü Allah, erkek bebeğin payını kız bebeğin payından daha fazla belirlemiştir!”
İKİ KADININ BİR ÇOCUK ÜZERİNDEKİ İHTİLAFI
Halife Ömer zamanında iki kadın bir çocuk üzerinde ihtilaf etti; her birisi çocuğun kendisine ait olduğunu iddia ediyordu ve hiçbirisinin şahidi yoktu. Meselenin hükmünü bilmeyen Halife Ömer, hüküm vermesi için İmam Ali’ye danıştı. İmam Ali, iki kadını yanına çağırdı. Onlara vaaz edip korkuttu. Kavga ve ihtilafta devam edince, ‘Bana bir testere getirin!’ buyurdu. Bunu gören kadınlar ‘Testereyi ne yapacaksın?’ diye sordular. İmam Ali şöyle dedi: ‘Çocuğu ikiye ayırıp her bir parçasını sizden birisine vereceğim.’ Bunu duyan kadınlardan birisi susup bir şey söylemedi. Ama diğeri şöyle dedi:‘Ey Ebelhasan, seni Allah’a yemin veriyorum ki eğer illa da bunu yapacak isen, ben hakkımdan vazgeçip çocuğu ona bırakıyorum.’ İmam Ali bunun özerine şöyle dedi‚ “Bu senin çocuğundur, onun değil; Eğer onun olsaydı çocuğa acır ve ona şefkatli davranırdı.” Bu durum üzerine diğer kadın da çocuğun sahibi olmadığını itiraf etti. Ömer buna çok sevindi ve hüküm vermedeki sıkıntısını giderdiği için İmam Ali’ye dua etti.”
BİR EMANET OLAYINDA VERDİĞİ HÜKÜM
Haneş bin Mu’temer’den rivâyet edilmiştir: “İki kişi Kureyş’ten bir kadının yanına gelerek 100 dinar parayı ona emanet ettiler ve: ‘Bu emaneti bizden herhangi birimiz tek başına gelip isterse, ona vermeyeceksin; ancak ikimiz bir arada gelirsek, emaneti teslim edeceksin.” Dediler. Aradan bir yıl geçtikten sonra iki kişiden birisi kadının yanına gelerek şöyle dedi: “Arkadaşım vefat etti; dolayısıyla parayı bana teslim et.” Kadın önce tereddüt edip parayı vermek istemedi, ancak adam kadının akrabalarını devreye soktu ve kadının üzerinde baskı kurarak altınlarıvermeye mecburbıraktı. Sonra aradan bir yıl daha geçti. Bu sefer diğer adam kadına gelerek parayı ondan istedi. Kadın ona şöyle dedi: ‘Arkadaşın senin öldüğünü zannettiği için bana gelip dinarları istedi; ben de ona verdim.’ Adam bunu kabul etmeyince aralarındaki ihtilaftan dolayı Halife Ömer’in yanında dava açtılar ve adam Halife’nin kadının aleyhine hüküm vermesini istedi. Ömer adamı haklı bularak kadına‘Sen sorumlusun (adamın parasını kendisine vermelisin)’ dedi. Kadın itiraz ederek şöyle dedi: ‘Bizim hakkımızda hüküm verme ve bizi Ali bin Ebî Tâlib’in yanına gönder.’ Ömer de bunu kabul etti. Dava İmam Ali’ye intikal etti. İmam Ali parayı kadına emanet eden o iki kişinin anlaşarak kadına hileyaptıklarını anlayınca, ona şöyle dedi: ‘Siz ikiniz kadına ‘emaneti bizden yalnız gelene verme’ dememiş miydiniz?’ Adam ‘Evet’ dedi. Bunun üzerine şöyle buyurdu: ‘Paran bizim yanımızdadır; git arkadaşınla birlikte gel, paranızı size iade edelim.” İmam Ali’nin bu hükmü Ömer’e ulaşınca çok memnun kaldı ve‘Allah beni Ali bin Ebî Tâlib’den sonra yaşatmasın.” Dedi.
EBU SÜFYAN OĞLU MUAVİ’YE YE ANLATILANLAR
“Ehl-i Beyt” ve İmam Ali düşmanı olan Muâviye bir gün; İmam Ali’yi sevenlerden Dırâr’a ısrarla; “Ali’yi bana anlat” der. Dırâr söze başlar:
“Onun yüceliğine bir son, ululuğuna bir sınır yoktu. Gücü kuvveti çetindi; sözü kesindi. Adâletle hükmederdi. Her yanından bilgi fışkırırdı. Sözünden hikmet dile gelir, coşardı.Dünyadan, dünya lezzetlerinden çekinirdi. Gece garibliğiyle esenleşirdi. Çok ağlardı, uzun düşünürdü. En değersiz elbise giyer, en değersiz şeyleri yerdi. İçimizden birisi gibiydi; o kadar yakındık ona; yine de heybetinden söz söyleyemezdik. Din ehlini ağırlar, yoksullarla düşer kalkardı. Kuvvetli, o varken kötülük edemez, zayıf adâletinden me’yus olmazdı. Bazı vakitler gördüm, yasa batanlar gibi ağlar; «Ey dünya» derdi; «Benden başkasını aldat; ömrün kısadır senin, değerin az. Âh âh, azığın azlığından, yolun uzunluğundan, yatılacak yerin katılığından, varılacak yerin ululuğundan»”
İmam Ali, halîfeliği döneminde; Abdullah bin Abbas’a
yazdığı Mektuptan
“Ey Basra fermandarı, seni kökten ve necattan doğru bir insan biliyordum. Bununla beraber işittim, memleket dahilinde ben cengi cidal ile meşgul iken, sen de fırsatı gânimet bilerek Müslümanların mallarını yağmaya kalkmışsın. «Beyt’ül-mâl»dan, altın ve gümüş sikkeler ele geçirmişsin. İhtiyarlık için Hicaz’a göndermişsin. Yazıklar olsun sana ey Abbas’ın oğlu. Kocasız kadınların ve yetimlerin, fakirlerin hakkı olan bu parayı kendine nasıl sarf edeceksin? Mahşer gününün hesabından, Allah’ın azâbından korkmadın mı?”
Cemel savaşında:
Savaş sonrası düşmanlarından ölenlerin de cenaze namazını kıldı. Sonra askerlerine dönerek:“Düşmanı kovalamayınız, onların yaralananlarının yarasını sarınız, esirlerini tedavi ediniz” buyurmuşlardır.
Kendi katili için şöyle buyurdular:
Onu idare ediniz. Aç ve susuz bırakmayınız, eğer ben sağ kalırsam, ondan sarfınazar ederim. Ölürsem, bir kılıçtan fazla ona vurmayınız.
Talha ve Zübeyr Hakkında
Talha ve Zübeyr, Hz.İmâm-ı Ali’nin hilâfeti zamanında servet sahibi idiler.İmam Ali onlara sordu: “Sair halktan kendinizi üstün görmenizin delili nedir? Cevap verdiler. “Ömer İbn-i Hattab, hilâfeti zamanında bize diğer halktan daha fazla para verirdi”. İmam Ali sordu. “Peki Peygamber zamanında size verilen para ne kadardı?.Cevap verdiler. “Sair halk gibi idi”. İmam şöyle dedi.“Bugün de alacağınız sair halk gibi olacak.” Onlar buna itiraz ettiler. “Fakat biz hizmetler ettik.” Dediler. İmam Ali onlara dönerek “Benim hizmetlerim, sizin tasdikiniz ile herkesten daha fazladır, ayrıca bugün halîfeyim, fakat kendim ile en fakir adam arasında bir imtiyazım olacağına râzı değilim.” Buyurdular.
MAHKEME HAKKINDA:
İmam Ali adaleti ile meşhur idi. Bütün hayatı boyunca kimseye zulüm yapmamıştır. Bir gün işi mahkemeye düştüğünde Hakime: Adaletle hüküm ver. Benimle davacım arasında hiçbir fark koyma” demiştir
İbni Kevva adlı bir Hariciye söylenenler:
İmam Ali’yi çok seven insanlardan biri, bir gün bir anlık bir gaflete kapılıp bir hata işler. İslam’ın emri gereğince elinin kesilmesi gerekmektedir.İmam Ali, dostu hakkında da ayrım gözetmez ve elini kestiriverir. Adam, kesilen parmaklarını diğer eline alıp ceza mahallinden uzaklaşırken, İmam Ali’nin Haricilerden olan düşmanlarından İbn-i Kevvâ adlı adam fırsatı değerlendirmek için “Ne oldu sana, nedir bu halin? Kim yaptı bunu sana, kim kesti parmaklarını?” diye sorar. Eli kesilen adam şöyle cevap verir. “Cezamı veren, peygamberlerin sonuncusu ve en azizinin vasi ve vekilidir, vasi ve Halifelerinin efendisi, başlar tacıdır. Kıyamet günü yüzü ak çıkacak olanların imamı, müminler üzerinde hak sahibi olmaya en layık kimsedir o. Adı Ebu Talib oğlu Ali’dir, müminlerin emiri, inananların hidayet imamıdır. Nimet cennetlerinin öncüsü, korkusuz yiğit savaşçıların emsalsizidir; cehalette direnenlerden intikam alan, namaz kılarken zekat verendir o... Olgunluk ve kemale götüren kılavuz, kemal yolunun rehberi ve imamıdır o... Kimdir o, bilir misin? Doğruları söyleyen, sözleri sevap olan, Mekkeli cesur adam, vefa ve samimiyet timsali eşsiz insandır o” İbn-i Kevvâ kulaklarına inanamayarak “Deli misin sen be adam, o senim elini kesiyor, sense halâ onu övüyorsun öyle mi!?” deyince, “Onu sevmemek mümkün mü?” der. “Hele şimdi sevgisi artık etimle, kanımla da yoğrulduktan sonra... Vallahi, sadece Allah’ın emrine uyarak kesti elimi, hak mı haktır bu verdiği ceza!”
Kuran’a Göre İmam Ali’nin Adaletinin Hz. Muhammed
tarafından yorumlanması:
“İman edip de salih ameller işleyenler yaratılmışların en hayırlısıdır.” (Beyyine; 7) ayetiindiğinde Resulullah, İmam Ali’ye hitaben buyurdular: Onlar sen ve senin dostlarındır ey Ali.Kıyamet gününde razı olmuş ve rıza görmüş olarak geleceksiniz, senin düşmanların ise gazap ve suç yüklü olarak gelecekler.
İmam ALİ’ NİN İLMİ ve KUDSİYETİ HAKKINDA (38)
- ? Cebrail, cennetten Hz. Muhammed’e iki tane nar getirdi.İmam Ali, Resulullah’la karşılaşıp, narları elinde görünce, ‘Şu iki nar nedir elinizde?’ diye sordu; Şöyle buyurdu: ‘Şu gördüğün nübüvvettir ve senin onda nasibin yoktur. Ama ötekisi ilimdir.’ Sonra Allah Resulü onu ikiye böldü ve yarısını Ali’ye verdi, yarısını ise Resulullah’ın kendisi aldı. Ardından şöyle buyurdu: ‘Sen onda benim ortağımsın, ben de senin.” İmâm Bâkır şöyle devam etti: “Allah’a andolsun ki Resulullah, Allah’ın kendisine öğrettiği her şeyi, bir harfini bile bırakmadan Ali’ye öğretti.” Sonra İmâm Bâkır elini göğsüne koyarak: “ Sonra bu ilim bize ulaşmıştır”buyurdu.” (39)
- ? İmam Ali’nin yiyeceği oldukça sade ve az miktardadır. Ekseriye yediği kabuğunu ayırmadığı arpa ekmeğidir. İmam Ali ilk üç halîfe döneminde gece ve gündüz genellikle tarlalarda, bağlardave hurmabahçelerinde çalışır, ağaçlara su verir ve bahçeleri beller. Bir gün Adîy bin Hatem, yemek vakti İmam Ali’nin yanına gelir. Onun yiyeceğine dikkat edince; bir kâse su, bir miktar kuru arpa ekmeği parçaları, ve az miktarda tuz görür ve sorar. –Yâ Emîr’ül-mü’minîn, siz gündüzleri bu kadar zahmet çekiyorsunuz. Geceleri de Tanrı’ya ibâdet ile vakit geçiriyorsunuz, yiyeceğinizde bunlar. Bu size kâfi gelebilir mi? İmam Ali şöyle buyurur. Lâzımdır ki serkeş nefsi mümkün mertebe riyâzete alıştırayım, tuğyân (azgınlık) etmesin, diyerek bir şiir okur. Şiir’in meâli şöyledir: “Nefsini kanâata alıştır ve illâ kendi istihkakından fazlasını senden ister.”
- ? İmam Ali’den nakledilmiştir “Hiç bir şey görmedim meğer ondan evvel ve onunla, ondan sonra gördüğüm hep Cenâb-ı Hak’tır.”
- ? “Hz. Resûlullah bundan daha katısını yerdi” (Kuru ekmeği yemeye çalıştığını görüp şaşıranlara verdiği yanıt)
- ? Şu (Kur’ân), Allah’ın suskun kitabıdır; ben ise Allah’ın konuşan kitabıyım. (40)
- ? İmam Ali, asla kimseyi geri çevirmezdi: Bir kimsenin, benden bir şey isteyeceğinihissettiğim anda, o izhâr etmeden ben elimi ona uzatırdım” demiştir.
- ? İmâm Muhammed Bâkır’dan Resulullah’ın şöyle buyurduğu nakledilmiştir: “(Ey insanlar), Allah her ilmi bende toplamıştır; ben de bildiğim her ilmi, “Muttakilerin İmâmı’nda topladım. Ben her ilmi, Ali’ye öğrettim. O’dur açık ve şüphesiz olan İmâm!”
- ? İmâm Cafer-i Sâdık’dan aktarılmıştır: “Hiç şüphesiz Allah Tebâreke ve Teâlâ, Resulullah’a Kur’ân’ı öğretti. Bunun yanı sıra başka şeyler de öğretti. Allah’ın Resulü de Allah’ın öğrettiklerini Ali’ye öğretti”
- ? İmâm Caferi Sâdık’dan nakledilmiştir: “Şüphe yok ki Allah, helal ve haramı, Kur’ân’ın tevilini ve insanların ihtiyacı olan şeyleri Resulü’ne öğretti. Allah’ın Resulü de bunların hepsini Ali’ye öğretti.”
- ? Süleymân-ül A’meş, babasından İmam Ali’nin şöyle buyurduğunu aktarmıştır. “İnen herâyetin kimin hakkında indiğini, nerede indiğini ve kime indiğini biliyorum. Rabb’im, banadüşünen bir kalp ve fasih bir dilbahşetmiştir.”
- ? Ebû Râfi’den aktarılmıştır; “Resulullah, vefatıyla sonuçlanan hastalığında İmam Ali’ye şöyle buyurdu: “Ya Ali, bu Allah’ın kitabıdır; onu al.” Ali’ de onu bir elbisenin içerisinde topladı ve evine gitti. Resulullah Hakkayürüdükten sonra İmam Ali oturup onu Allah’ın indirdiği şekilde düzenledi. O, Kur’ân’a alim birisiydi.”
- ? İmâm Muhammed Bâkır’dan, Resulullah’ın şöyle buyurduğu nakledilmiştir: “(Ey insanlar), Allah her ilmi bende toplamıştır; Ben de bildiğim her ilmi, “Muttakilerin İmâmı’ndatopladım. Ben her ilmi, Ali’ye öğrettim. O’dur açık ve şüphesiz olan İmâm.
- ? İmâm Cafer-i Sâdık’dan aktarılmıştır: “Hiç şüphesiz Allah Tebâreke ve Teâlâ,Resulullah’a Kur’ân’ı öğretti. Bunun yanı sıra başka şeyler de öğretti. Allah’ın Resulü de Allah’ın öğrettiklerini Ali’ye öğretti”
- ? İmâm Caferi Sâdık’dan aktarılmıştır: “Şüphe yok ki Allah, helal ve haramı, Kur’ân’ın tevilini ve insanlarınihtiyacı olan şeyleri Resulü’ne öğretti. Allah’ın Resulü de bunların hepsiniAli’ye öğretti.”
- ? İmâm Muhammed Bâkır’dan aktarılmıştır: “İmam Ali’ye Resulullah’ın ilmi hakkında sorduklarında şöyle buyurdu: “Peygamber’in ilmi, bütün Peygamberlerin ilmidir; geçmişteolanların ve Kıyamet gününe kadarolacakların ilmidir.” Sonra şöyle devam etti: “Nefsimi elinde tutana (Allah’a) andolsun ki hiç şüphesiz ben dePeygamber’in bildiğinibiliyorum; geçmişte olanların ve benimle kıyamet arasında olup biteceklerin hepsini biliyorum.”
- ? Selmân-i Fârisî’den aktarılmıştır: Resulullah şöyle buyurdu: “Benden sonra ümmetimin en çok ilim sahibi olanı, Ali bin Ebî Tâlib’dir.”
- ? İmâm Cafer-i Sâdık’tan aktarılmıştır: Babam şöyle derdi: “Ali’nin kitabında (insanlar için) ihtiyaç olan her şey yazılıdır; hatta bir çiziğin, yaralanmanın ve hayvan ısırmanın (diyet-kısas hükümleri) bile.”
- ? İmâm Cafer-i Sâdık’dan aktarılmıştır: İmam Ali, İbn Abbâs’a şöyle buyurmuştur: “Allah, kuşların dilini bile bize öğretmiştir; Süleyman bin Dâvûd’a öğrettiği gibi. Aynı şekilde karada ve denizde bulunan bütün canlılarındilini de.”
- ? Fuzayl bin Yesâr, o da İmâm Muhammed Bâkır’dan aktarmıştır. “Kur’ân’da geçen “...Bir de yanındakitap ilmi bulunan (yeter)” cümlesinin tefsirinde şöyle nakletmiştir: “Bu âyetAli hakkında nazil olmuştur. O, Resulullah’dan sonra bu ümmetin âlimidir.”
- ? İmâm Muhammed Bâkır’dan aktarılmıştır. “O kâfirler: “Sen Allah tarafından gönderilmiş bir peygamberdeğilsin” diyorlar. De ki: “Benimle sizin aranızda şahit olarak Allah yeter, bir de yanında kitap ilmi bulunan (yeter)” âyetinin tefsirinde şöyle nakledilmiştir: “Kitap ilminin sahibi Ali’dir.”
- ? Câbir, İmâm Muhammed Bâkır’dan nakletmiştir: “O (kitap ilmine sahip olan kimse), Ali bin Ebî Tâlib’dir.”
- ? Ebû Basîr’den nakledilmiştir: “İmâm Cafer-i Sâdık’a “De ki: “Benimle sizin aranızda şahit olarak Allah yeter, bir de yanında kitap ilmi bulunan (yeter)” âyetindeki “yanında kitap ilmi bulunan” kimse hakkında “Acaba o, Ali bin Ebî Tâlib midir?” diye sorduğumda, “O’ndan başka kim olabilir ki?” diye cevap verdi.”
- ? Ebûzer-i Gıfârî’den nakledilmiştir: Resulullah şöyle buyurdu: “Ali, benim ilmimin kapısı ve ümmetime açıklayandır...”
- ? İbn Abbâs’dan nakledilmiştir: Resulullah şöyle buyurdu: “Rabb’imin huzuruna vardığımda,benimle konuştuve münâcât etti; ben de öğrendiğim her şeyi Ali’ye öğrettim. O, benimilmimin kapısıdır.”
- ? İmam Ali’den nakledilmiştir; Resulullah, Hayber fethedildiğinde bana buyurdu ki: “Sen, benim ilmimin kapısısın; senin evlatların, benim evlatlarımdır; senin etin, benim etimdir ve senin kanın, benim kanımdır.”
- ? İmâm Cafer-i Sâdık’dan nakledilmiştir: “Resulullah, Ali’ye bin kapı öğretti ki, her kapıdan da onun için bin kapı açıldı.”
- ? İmâm Muhammed Bâkır’dan nakledilmiştir: “Resulullah, İmam Ali’ye bin harf öğretmiştir ki, her harf, bin harfi açmaktadır.”
- ? Ebû Hazma Sumâli’ye göre İmâm Muhammed Bâkır’dan nakledilmiştir:, İmam Ali buyurdular: “Hiç şüphesiz Resulullah, bana bin kapı öğretmiştir ki, her kapı bin kapıyı açmaktadır.
- ? İmâm Cafer-i Sâdık, babası İmâm Muhammed Bâkır’dan nakletmiştir: “Hiç şüphesiz Peygamber, Ali’ye bin kelime anlatmıştır ki her kelime bin kelimeyi açmaktadır.”
- ? Ebû Hamza Sumâlî’ye göre İmâm Zeyn-ül Âbidin’den nakledilmiştir; “Resulullah, Ali’yebir kelime öğretti kibin kelimeyi açmaktaydı ve o bin kelimenin her birisi ise bin kelimeyiaçmakta.”
- ? İmâm Cafer-i Sâdık’dan nakledilmiştir “Ant olsun ki nimetlerden sorulacaksınız” (Tekasür: 8) Bu ayette belirtilen Nimetler, Emirül Müminin Ali bin Ebi Talib in velayetidir.
- ? Ebu Said el-Hudri’den nakledilmiştir, Allahın bu buyruğu: “Allah gönüllerinde hastalıkolanların kinlerini hiç meydana çıkarmayacak mı sandılar, dileseydik biz sana onları gösterirdik, sen de onları yüzlerindentanırdın, ant olsun ki sen onları sözlerinden tanırdın”(Muhammed: 29-30) hakkında dedi ki: Ali bin Ebi Talib’ebuğzlarından dolayı (tanırdın).
- ? İmam Ali’den nakledilmiştir: Bu ümmet yetmiş üç fırkaya bölündü, yetmiş ikisi ateşin içinde ve biri -Ki Allah haklarında şöyle buyurmuştur: “Yarattıklarımızdan hakka hidayet eden veadaleti yerine getiren bir ümmet vardır” (Araf: 181 ), onlar ben ve benim tabilerim (benim yolumu takip edenler)’dir.
- ? Tefsir-i Keşşaf / Nehc’ ül Hak s. 235’den nakledilmiştir: “De ki: Hak geldi, batıl yıkıldı, batıl zaten yıkılacaktı” (İsra: 81), İmam Ali, Peygamber efendimizin omuzlarına çıkarak putları kırdığında bu ayet indi.
- ? İbn-i Asakir, Cabir bin Abdullah’tan aktarmıştır: Resulullah’ın yanındaydık . Ali geldi. Resulullah şöyle buyurdular: Nefsim elinde olana yemin olsun ki bu gelen ve yandaşlarıKıyâmet gününde kurtulanlardır. Sonra şu ayeti şerife indi: “İman edip de salih ameller işleyenler yaratılmışların en hayırlısıdır.”
- ? İbn-i Asakir, Cabir bin Abdullah’tan aktarmıştır: “Resulullah’ın ashabı olduğu bir anda İmam Ali gelince ashab: İşte yaratılmışların en hayırlısı geliyor, dediler”.
- ? Resulullah buyurmuşlardır. “İnsanlar, Ali bin Ebi Talib’in ne zamandan beri “Emir’ül Müminin” olarak adlandırıldığını bilselerdi, onun faziletlerini inkar etmezlerdi: Adem, ruh ve ceset arasındayken. Allah o zaman hazır bulunanlara şöyle buyurmuştu: “Rabbin Adem oğullarından onların bellerinden zürriyetleriniçıkardı, onları kendilerine şahit tuttu veRabbiniz değil miyim? dedi, onlar da (Ruh âlemi): Evet şahidiz (Kalü belâ) dediler” (Araf: 172). Allah da onlara şöyle buyurdu: Ben Rabbinizim, Muhammed peygamberiniz, Ali de Emir’inizdir.
- ? El-Hakim el-Haskani’den aktarıldığına göre, Muhammed bin Hanefi anlatmaktadır. Babam İmam Ali buyurdular: “Ve aralarında bir müezzin (münadi), Allahın laneti yalancıların üzerine olsun diye bağırır” ayetindeki müezzin (münadi) benim.
- ? el-Hakim el-Haskani’den aktarıldığına göre Ebi Salih aktarmaktadır.O da İbn-i Abbas’tanaktarmıştır.İmam Ali şöyle buyurdular: Benim Allahın kitabında insanların bilmediği isimlerim vardır. Onlardan biri şudur: “ Ve aralarında bir müezzin (münadi), Allahın laneti yalancıların üzerine olsun diye bağırır.” Onlar (yalancılar) velayetimde yalanlama yapanlar ve hakkımı hafife alanlardır.
- ? İbn-i Abbas aktarmıştır. “Önde geçenler, öne geçmişlerdir ” (Vakia:10). Bu ümmetinönde gideni Ali bin Ebi Talib’dir.
- ? İbn-i Abdül Birr’den aktarılmıştır. “Senden önceki peygamberlere sor” (Zuhruf: 45).Resulullah isra gecesinde Miraca çıktığında Allahu Teala onunla birlikte Peygamberleri bir araya topladı ve şöyle buyurdu: “Ey Muhammed, ‘Senden önceki peygamberlere sor,’ ne üzere gönderildiniz?” Peygamber efendimiz sorunca dediler ki: Biz, Lâ ilâhe illallâhşehadeti, senin peygamberliğinin ikrarı ve Ali bin Ebi Talib’in velayetiüzerine gönderildik.
- ? El-Menakıb senedinde Zadan’dan aktarıldığına göre Selman-ı Farisi şöyle dediler: Resulullahın, İmam Ali’ye on kereden fazla şöyle buyurduğunu duydum: Ey Ali, sen ve senden sonraki vasiler Cennet ve Cehennem arasındaki Araf’sınız. Cennete, sizi tanıyıp, sizin de kendisini tanıdığı kimseden başka kimse geçmeyecek. Cehenneme de sizi inkar eden ve sizin de kendisini inkar ettiği kimseden başka geçmeyecektir.
- ? El-Hakim senedinde Asbağ bin Nebate, dediler ki: İmam Ali’nin yanındaydım, İbn’ il Kevaonun yanına geldi ve ona bu ayeti “Araf üzerinde onları yüzlerinden tanıyan adamlar vardır.” (Araf: 46) hakkında sordu. İmam Ali ona şöyle buyurdu: Ey İbn’ il Keva, Kıyamet gününde Cennet ve Cehennem arasında duracaklar biziz. Bizi seveni yüzünden tanıyıp onu Cennete geçireceğiz, bizi buğzedeni de yüzünden tanıyacağız ve Cehenneme geçecek”
- ? Abdullah bin Selem’den aktarılmıştır. “Benimle sizin aranızda tanık olarak Allah ve yanında kitabın ilmibulunan yeter” (Ra’d: 43) ayeti için Resulullah’a sordum. Buyurdular ki: Ali bin Ebi Talib’ dir.
- ? Fudayl bin Yaser’den aktarılmıştır. İmam Muhammed Bakır buyurdular: “Benimle sizin aranızda tanık olarak Allah ve yanında kitabın ilmi bulunan yeter. (Ra’d: 43)” ayeti İmam Ali hakkında indi. O, bu ümmetin alimidir.
- ? İmam Musa bin Cafer, Zeyd bin Ali’den, o da Muhammed bin Hanefi’den, o daSelman-ı Farisi’den, o daEbu Said el-Hudri’den, aktarmışlardır: “De ki , benimle sizin aranızda tanık olarak Allah ve yanında kitabın ilmi bulunan yeter. (Ra’d: 43)” Ayeti İmam Ali hakkında indi.
- ? Muhammed bin Hanefi’den aktarılmıştır: Babam İmam Ali’nin yanında ilk ve son kitabın ilmi vardır.
- ? Ebu Naim el-Hafız senedinde belirtilmiştir. Abdullah bin Mesud dedi ki: İmam Ali, Hendek gününde Amru bin Abduved’i öldürdüğünde Allahu Teala şu ayeti indirdi: “Allah müminlere (Ali ile) kifayet etti. (Ahzap: 25)”
- ? Celaleddin es-Suyuti’den aktarılmıştır: Allah müminlere (Ali ile) kifayet etti (Ahzap: 25)için şöyle buyurmuştur. Bu ayet:”Allah müminlere Ali ile kifayet etti” biçimi ile Abdullah bin Mesud’un mushafındandır.
- ? Abdullah bin Mesud’den aktarılmıştır “ Allah müminlere kifayet etti (Ahzap: 25)” ayetini şöyle okurduk: “Allah müminlere Ali ile kifayet etti”
- ? İbn-i Abbas ve Mücahit’ten aktarılmıştır: Ali’nin dört dirhemi vardı, birini gece, birinigündüz, birini gizli,birini de açık olarak nafaka verdi. Sonra şu ayet indi: “Mallarını gece, gündüz, gizli ve açıkta harcayanlar yok mu, onların ödülleri Rableri yanındadır, onlarahiçbir korku yoktur, onlar mahzun da olmazlar”(Bakara: 274)
- ? Abdurrahman bin Kesir’den aktarılmıştır. İmam Cafer-i Sadık’a sordum. “Onlar birbirlerine neyi soruyorlar, o büyük haberi mi, onda ihtilafa düşmüşlerdir.” (Nebe: 1,2 ve 3)Ve “Velayet hak olan Allah içindir.” (Kehf: 44)anlamı nedir. Buyurdular ki: İmam Ali’ nin velayetidir.
- ? Cabir el Cufi’den aktarılmıştır. “Bilmediklerinizi Zikir ehline sorunuz. (Nahl: 43) ayeti hakkında” İmam Alidedi ki: Zikir ehli biziz”
- ? Esbağ bin Nübâte’den aktarılmıştır, Emir-ül Mu’minin Ali’den duydum. “Hiç şüphesiz Resulullah bana,geçmişte olan ve Kıyamet’e kadar olacak helal ve haramdan bin kapı öğretti ki, her kapı bin kapıyıaçmaktadır ki toplam bir milyon kapı eder. Hatta ben ölümlerin belaların ve insanlar arasındaki ihtilaflarda nasıl hüküm verileceğinin ilmini biliyorum.”
- ? İmam Ali’den nakledilmiştir. “Resulullah, dilini benim ağzıma koydu; bununla kalbimde bin ilim kapısı açıldı ki her birisinden de bin kapı açılmaktadır.”
- ? İmâm Ali bin Musa Rızâ’dan aktarılmıştır. Büyük babalarımdan duydum. Resulullah’ın İmam Ali’yehitaben şöyle buyurdular “Ey Ali, ben ilim şehriyim, kapı da sensin.Şehre kapının dışında bir yerden ulaşacağını zanneden yalan söylemiştir.”
- ? Hamza bin Ebî Said-i Hudrî, babasından nakletmiştir; Resulullah’dan duydum: “Ben ilim şehriyim ve Alionun kapısıdır. O halde kim ilim istiyorsa, onu Ali’den alsın.”
- ? İbn Abbâs’tan nakledilmiştir; Resulullah şöyle buyurdular: “Ben ilmin şehriyim ve Ali onun kapısıdır. O halde kim ilim isterse, kapıya gelsin.”
- ? İbn Abbâs’tan nakledilmiştir; “Benim ve ashabin ilminin, Ali’nin ilmi karşısındakikonumu bir damlanın yedi deniz karşısındaki konumu gibidir.”
- ? İbn Abbâs’tan nakledilmiştir; “Allah’a and olsun ki, ilmin onda dokuzu Ali’ye verilmiştir. Geri kalan onda biri hususunda da Ali insanlarla ortaktır.”
- ? İbn Mesud’dan nakledilmiştir; “Ali, Peygamber’den sonra insanların en bilginidir. Onu sürekli akan bir deniz gibi gördüm.”
- ? Said bin Cübeyr, o da İbn Abbâs’tan nakletmiştir; Resulullah buyurdular: “Ey Ali, benilmin şehriyim ve sen onun kapısısın; şehre ancak kapısından gelinir. Beni sevdiğini zannedip de sana buğz eden kimse, yalancıdır; zira hiç şüphesiz sen bendensin, ben de senden; senin etin, benim etimdir; senin kanın benim kanımdır ve senin ruhun, benimruhumdandır...”
- ? İmam Ali’den nakledilmiştir; Resulullah buyurdular: “Ben ilmin şehriyim ve Ali onunkapısıdır ve evlere ancak kapılarından girilir.”
- ? Esbağ bin Nübâte, İmam Ali’den nakletmiştir; Resulullah buyurdular: “Ben ilmin şehriyimve sen onunkapısısın. Ya Ali o şehre kapısının dışında bir yerden girebileceğini sanan kimse, yalancıdır.”
- ? İmâm Rızâ, babaları (İmâm Kâzım ve İmâm Sâdık kanalıyla İmâm Muhammed Bâkır’dan, o da Câbirbin Abdullah-i Ensârî’den nakledilmiştir; Resulullah buyurdular: “Ben ilmin hazinesiyim ve Ali onunanahtarıdır; o halde kim hazineyi isterse, anahtara gelsin.”
- ? Câbir bin Abdullah-i Ensâri’den nakledilmiştir; Resulullah buyurdular: “Ben hikmet şehriyim ve Ali deonun kapısıdır. O halde kim şehre (girmeyi) istiyorsa, onun kapısınagelsin.”
- ? Abdullah’tan nakledilmiştir: “Ben Peygamber’in yanındaydım; Ali hakkında sorulunca, şöyle buyurdu:“Hikmet on parçaya bölünmüştür; bunlardan dokuz kısmı Ali’ye, bir kısmı ise (diğer) insanlara verilmiştir.”
- ? İbn Abbâs’tan nakledilmiştir: Allah’ın Resulü, İmam Ali’ye hitaben şöyle buyurdular “Ey Ali , ben hikmetşehriyim ve sen onun kapısısın; şehre kapının dışında başka bir yerden asla girilmez.”
- ? İmâm Cafer-i Sâdık, babaları kanalıyla İmam Ali’den aktarmıştır: “Allah (azze ve celle)’nin kitabından bana sorun. Allah’a andolsun ki Allah’ın kitabından inen her âyetin gece veya gündüz mü, seferde veya hazerde mi indiğini Allah’ın Resülü bana okudu ve onun tevilinibana öğretti.”
- ? İmam Ali buyurmuştur: “Allah’ın kitabından bana sorun; hiç şüphesiz ben her âyetin gece miyoksa gündüz mü, sahrada mı yoksa dağda mı indiğini biliyorum.”
- ? İmam Ali buyurmuştur: “Sorun bana beni kaybetmeden! Ölümlerin, belaların ve neseplerinilmini bilen kimseye sormak istemez misiniz?”
- ? İmam Ali buyurmuştur: “Ey insanlar, sorun bana beni kaybetmeden; hiç şüphesiz ben göğün yollarıhakkında, yerin yollarından daha çok bilgi sahibiyim!...”
- ? İmâm Ali Rızâ, babaları kanalıyla İmâm Hüseyin’den şöyle nakletmiştir: “Emir-ül Mu’minin bize hutbe okuyarak şöyle buyurdu: “Kur’ân’dan bana sorun ki size kimin hakkında ve nerede nâzil olduğunu haber vereyim.”
- ? Ümery bin Abdullah’dan nakledilmiştir: “Ali bin Ebî Tâlib, Kufe minberinde bize hutbe okuyarak şöyle buyurdu: “Ey insanlar, sorun bana, beni kaybetmeden; zira benim sinemde yüklü bir ilim vardır!”
- ? İmam Ali’den nakledilmiştir: “Sorun bana, beni kaybetmeden; hiç şüphesiz ben Arş’ın altında soruldu_um her şeyden haber verebilirim!”
- ? İmam Ali’den akledilmiştir: “Sorun bana, beni kaybetmeden; taneyi yaran ve insanı yaratan (Allah’a) andolsun ki ben Tevrat’ı, Tevrat ehlinden, İncil’i, İncil ehlinden ve Kur’ân’ı, Kur’ânehlinden daha iyi bilirim!”
- ? Ebân, Selim’den nakletmiştir: “Kûfe mescidinde İmam Ali’nin yanında oturmuştum, insanlar da onun etrafını sarmıştı. İmâm şöyle buyurdu: “Beni kaybetmeden Allah’ın kitabından bana sorun; Allah’a andolsun ki, Allah’ın kitabından inen her âyeti Resulullah bana okudu ve onun tevilini bana öğretti...”
- ? Said bin Müsayyib’den nakledilmiştir: İmam Ali şöyle buyurdular: “Bana göklerin yollarındansorun; zira ben onları yerin yollarından daha iyi tanırım. Ve eğer perdeler kaldırılsa,benim yakınım artmaz!”
- ? İmam Ali buyururdu ki: “Ben sizin imâmınız ve halîfeniz olduğuma göre, fukaranın perişanlığına ortakolmuş olmalıyım. Öyle yemek yiyeyim, öyle elbise giyeyim ki en fakir kimse beni görünce kendi fukaralığınasabretsin. Ben biliyorum, benim gibi kimse yapamaz. Fakat imâmlıkta memurum, siz de benim gittiğim yoldangidiniz.”
- ? “Enâ künte meal enbiyâ batinen ve ma’ Resulullâh zâhiran” Türkçe açıklaması: “Ben peygamberlerle gizli , Resulullah ile açık olarak beraberdim” (41).
- ? “...Enal Hıdır muallim Musâ...” Türkçe açıklaması: “...Ben Musa’nın öğretmeniHızır’ım...”(42)
- ? İmam Ali, “Rakiplerine nas