İmam Caferi Sadık
  • 12 İmam

İmam Caferi Sadık

Altıncı İmam Olan Caferi Sadık, 699’da Medine’de dünyaya geldi. Babası beşinci İmam Muhammed Bakırdır.

DOĞUMU:

 


İmam Sadık(a.s)'ın vücud güneşi, annesi Ümm-ü Ferve'nin kucağında Hicri 83.yılın Rebiülevvel ayının 17 sinde Medine'de doğdu. Hz.Muhammed Bakır(a.s) oğlunun doğumuna çok sevindi. Annesi, Muhammed bin Ebibekr'in torunlarındandı. Muhammed bin Ebibekr, Hz.Ali(a.s)'ın ashabından idi. Hz. Ali(a.s) herzaman onun hakkında şöyle buyururdu: "Muhammed benim ahlaki ve manevi oğlumdur". Muhammed bin Ebibekrin annesi, pak bir kadın olan ve Hz. Zehra'ya sürekli hizmet etmekten iftihar duyan Esma bint-i Umeys'dir. İmam Sadık (a.s) annesi hakkında şöyle buyurmuştur. "Annem; takvalı, imanlı ve iyi işlerle uğraşan bir kadındı." İmam Cafer (a.s), Hz.Seccad'ın şehadeti sırasında 15 yaşında, babasının şehadeti sırasında ise 35 yaşındaydı. İmam Hüseyin (a.s)'ın şehadetinden sonra devletin halka karşı yaptığı zalimce uygulmalar, halkın devlete karşı düşmanlık beslemesine ve çeşitli kıyamlara yol açdı. Böylece Beni ümeyye hükümetinde sarsılmalar, meydana geldi ve bu durum Abbasilerin hükümeti ele geçirmelerini kolaylaştırdı. Bu iki gücün çatışmaları sırasındaki durgunluk döneminde, Şia fikrinin yayılması için büyük fırsat doğmuştu. İmam Sadık(a.s), ilmi kıyamı ile, islami ilimleri tüm dünyaya ulaşacak şekilde yaymağı başardı.

 

İMAM CAFER SADIK (A.S)’IN AHLAKİ ÖZELLIKLERI:

 


İnsanların davranışlarının, onların insani ahlaklarının aynası olduğunu ve herkesin hareket ve davranışlarıyla tanınacağını biliyoruz. Kalbindekileri hareketleriyle dışarı yansıtmadan belli ettirmeyen kimseler çok azdır. İnsanın gönlündekiler tıpkı aynı anda dışarıdaki lambayı aydınlatan bir elektrik düğmesi gibidir. Imam Sadık (a.s) tıpkı öteki İmamlar gibi, hayatının tümü gerçek islamdan derslerle doludur. Ve onun kendisi, islami davranış ve ahlakın en açık örneği sayılırdı. Tüm beşeri toplumlar arasında, fikir, düşünce, ahlak, davranış ve diğer tüm açılardan birbirine çok benzeyen baba ve oğul olamaz ama, Resulullah ve o Hazretin vasilerinin hepsi bir çizgide, bir tek hedefe doğru, bir fikir ve bakış açısıyla kutsal görevlerini yerine getiriyorlardı. Onların ahlak, davranış ve sözlerinde ihtilaf görmek imkansızdı. Onun dörtbin öğrencisi arasında hatta birisinin bile onun ahlak ve tarzında bir eksiklik, ya da, zayıf bir nokta bulamaması İmam Sadık (a.s)'ın değeri ve fazileti hakkında yeterlidir. Yemesi, dinlenmesi, konuşması ve başkalarına davranışı ile müslümanlara tam bir örnek olan İmam ashabına karşı da tıpkı kendi evlatları gibi davranırdı.

 

İMAM CAFER (A.S)'IN ZÜHD VE TAKVASI:

 


Zühd ve takva, insanoğlunun değerinin ölçüsüdür. Onun için Kur'an, takvalılardan başka herkesi eşit biliyor. İmam Sadık (a.s) tıpkı ceddi Hz.Ali(a.s) gibi takvası ile herkesi şaşırtıyordu. Malik bin Enes şöyle der: "İmam Sadık her zaman Allah'ın zikriyle meşgul idi ve o büyük zahidlerden sayılırdı." Abd-ül Ala şöyle der. "Yazın, sıcak günlerden birinde, Medine yollarında İmam Cafer'i iş ararken gördüm. Kendisine; Sana feda olayım! Allah'a olan imanın ve Resulullahla olan bağın varken, bu sıcak yaz günü niçin kendini zahmete sokuyorsun? dedim. O, "iş yaparak rızkımı kazanmak, böylece başkalarına muhtaç olmamak için geldim" dedi. "Bir başkası şöyle der. "İmam Sadık (a.s)'ı kalın bir elbise giymiş, bağa doğru giden fakir ve sade bir işci gibi ter dökerken gördüm. Ona şöyle dedim." Ey Resulullah'ın oğlu, sizin yerinize çalışmama izin veriniz." Cevabı şu oldu: "Başkaları gibi güneşin yakıcı sıcağını hissetmeyi ve hayatımın devamı için çalışmayı severim." İmam dışarı çıktığında, yeni, temiz ve pahalı elbise giyer, iyi cins atlara binerdi. Cahillerden bazıları bu işin takva ve zühde aykırı olduğunu zannetiklerinden, ileri giderek itiraz ediyorlar ama cevabı duyduklannda kendilerinden utanıyorlardı.

 

İMAM CAFER (A.S)'IN HİLECİ BİR YOBAZ İLE YAPTIĞI KONUŞMA:

 


Birgün, görünüşte mümin olan Süfyan adlı yobaz biri, İmam Sadık(a.s)'ın önünü keserek; "Siz, peygamber ailesinden olduğunuz halde, nasıl olur da pahalı elbiseler giyersiniz dedi. O hazret şöyle cevap verdi: "Ey Süfyan, bu elbisenin altında eski bir gömlek var. Akılları gözlerinde olanların, benim fakir, muhtaç ve yoksul bir adam olduğumu düşünmemeleri için, bu gömleği onun üzerine giydim. Ama sen kendi eski elbiseni kaldırırsan altından yumuşak elbise çıkar. Sen başkalarına zahid olduğunu belirterek kandırmak için böyle yapıyorsun. Ey Süfyan! Bu kadar dar görüşlü olma." Başka birgün, Süfyan, İmam Cafer(a.s)'ı tarlada diğer işcilerinin yanında ter dökerken gördü. İleri giderek şöyle dedi: "Sana şaşıyorum. Niçin dünya malını bu kadar seviyor ve bu yaşlılık zamanında, çalışarak ter doküyorsun?" O hazret şöyle buyurdu: "Allah'a bu durumda ulaşmak ve çeşitli zahmet ve eziyetlere katlanarak rızkımı çıkarmak ve başkalarına yük olmamak beni çok sevindiriyor". Başkalarının emeğini yiyerek, onlar vesilesiyle kudrete ulaşan, onlara sevgi ve hizmet yerine, karşılarında kibirlenenler ve herkesten bir şeyler bekleyenler, ne kötüdürler. Onlar tıpkı Süfyan gibi görünüşte mümin, ama, çok hilecidirler. Kalpleri bozuk ve kötüdür."
 


İMAM SADIK(A.S) VE ADALETLİ KAZANÇ KONUSU:

 


İmam Sadık (a.s), ashabından Musadıf adlı birine, kendisi için ticaret yaparak, kazanç ve geçimini sağlaması için bin dinar verdi. Musadıf, o parayla mal alarak, tacirlerle birlikte Mısır'a doğru yola koyuldu. Şehrin yakınlarında, oradan geri dönmekte olan bir kervanla karşılaştı. O, yanında olan malın ticari durumunu öğrenmek için onlara sorular sordu. O mal, halkın genel ihtiyaçlarından olduğu için şehirde az olduğunu öğrendi. Onlar, bu malın çok az bulunduğundan, çok müşterileri olacağını, böylece mallarını pahalıya satabileceklerini açıkladılar. Musadıf çok sevinerek yanındakilerle malı gerçek fiyatının iki katına satıp, bu fiyattan aşağı inmeyecekleri konusunda anlaştılar. Şehre girdikten sonra anlaştıkları gibi hareket ettiler ve sonuçta o adam, bin dinar kar ederek Medine'ye geri döndü. Sevinerek İmam'ın evine doğru yola koyulmuştu. Hazret'in huzuruna vardığında iki adet bin dinar kesesini onun önüne koyarak şöyle dedi: "Bir kese sizin sermayeniz diğeri ise ticaretin karıdır". İmam şöyle buyurdu: "Bu kadar çok karı nereden ele geçirdin"? Tacir, olayı imam Cafer(a.s)'a anlatınca ansızın İmam'ın yüzü sapsarı kesilerek şöyle buyurdu: "Allah'a sığınırım! İki kat kar etmek için müslümanların ziyan ve zarar etmesi için mi anlaştınız"? İmam verdiği para kesesini aldı ve öteki keseyi o adama vererek şöyle buyurdu: "Benim bu insafsızca ele geçirilen kara ihtiyacım yoktur. Ey adam, bilki, malı helal yoldan ele geçirmek çok zordur."

 

İMAM SADIK(A.S)’IN SABIR VE HİLMİ:

 


İnsanın yaşantısında meydana gelen sorunlar ve olaylar, insanın kudret ve İman derecesini belirler. İmam Sadık (a.s)'ın yaşantısında önüne çıkan sorunlar ve İmam'ın o sorunlar karşısındaki mukavemeti, onun kişiliğinin göstergesidir. Ona ne kadar kötü sözler söyleyerek eziyet verseler de O, tahammül ederek nasihatlerde bulunur, dili asla başkasına lanet ve kötü söz söylemek için hareket etmezdi.

 


KESİLEN DOSTLUK:

 


Adamın birisi İmam Sadık (a.s)'ı çok sever ve herzaman onu anardı. Birgün birlikte ayakkabıcılar çarşısına gitmişlerdi. O adamın laubali bir zenci kölesi vardı. Köle, dükkanları seyrederken, sahibinden geride kalmıştı. Adam sürekli geriye bakıyor ama kölesini göremiyordu. Çok sinirlenerek rahatsız olmuştu. Ansızın gözleri kölesine takılınca-, 'Nerede kaldın haramzade?" diye bağırdı. Bu cümle adamın ağzından çıkınca İmam Sadık (a.s) şaşkınlık içerisinde elini kaldırarak, kendi alnına şiddetle vurduktan sonra şöyle dedi: "Anasına mı sövüyorsun'? Ben senin takvalı biri olduğunu zannediyordum. Seninle uzun süredir arkadaşlık edip, seni tüm toplantılarda arıyordum. Senin iyi bir dost olmadığını anladığım iyi oldu. Çabuk benden uzaklaş."
 


TEBLİĞ TARZINI İMAM CAFER SADIK (A.S)'DAN ÖĞRENELİM:

 


Şekerani, gizli yerlerde kötü işler yapan bir gençdi. Resulullah onu kölelikten azat ettiği için, halk onu, Peygambere bağlı bilirdi. Birgün Mansur'un Beyt-ül maldan para dağıttığını duyunca ondan biraz para almak için oraya gitti. Ama orada kimseyi tanımadığından birşey alması mümkün değildi. Bu arada gözü İmam Sadık (a.s)'a takıldı. Koşarak O'na yetişti. Hazretten kendisine aracı olmasını ve halifenin malından bir pay almasını istedi. Hazret onun bu isteğini kabul ederek, onun payını alıp getirdi ve paraları getirip ona verdikten sonra şöyle dedi: "Kim iyi iş yaparsa iyidir, ama eğer bize bağlı olan sen, yaparsan daha iyidir. Kim kötü iş yaparsa kötüdür, ama, eğer bize bağlı olan sen, yaparsan daha kötüdür." İmam bunu söyleyerek uzaklaştı. Şekrani paraları aldıktan sonra düşünceye dalarak İmam'ın, yaptığı kötü işten haberi olduğunu ve bu sözü söylemekle onu bu işten alıkoymak istediğini anladı. Kötü işler yapan bu adam, İmam'ın bu uyarısından sonra, kendi kendine utanarak bundan sonra kötü işleri terketme kararı aldı ve dediğini de yaptı.
 


İMAM CAFER(A.S)'IN FAKİR VE YOKSULLARA YARDIMLARI:

 


1- İmam'ın ashabından biri olan Mualla bin Humeys şöyle der. "Yağmurlu ve karanlık bir gece Medine sokaklarında dolaşırken, İmam Sadık (a.s)'ı ağır bir çuvalı sırtında taşıyarak giderken gördüm. Nereye gideceğini anlamak için onu takip ettim. Çuvaldaki ekmeklerin bir kısmı yere dökülünce onları toplayarak İmam'ın yanına gidip, selam verip onları kendisine verdim. Ekmek parçalarını alarak çuvala koyarak yoluna devam etmişti. Çok geçmeden yoksul ve fakirlerin yattığı bir yere vardı. Herbirinin başucuna iki tane etmek koyarak geri dönmüştü. Ben İmam'a, onlar sizin şiileriniz mi? diyerek itiraz ettim. Şöyle buyurdu: "Hayır, eğer bizim şiilerimizden olsalardı, onlara daha iyi bakardım."
 

2- İmam Cafer(a.s)'ın ashabından bir diğeri olan Hişam bin Salim şöyle der: "Karanlık gecelerde yemek alarak, fakirlerin kapısına götürüp, onlara vererek kendisini tanıtmaması, o Hazretin fakirlere yardım tarzı idi"
Aradan bir süre geçti ve İmam Sadık(a.s) vefat etti. Onun yardımları artık kesildiğinden, fakirler, Geceleri gelerek yardımda bulunan o mechul şahsın İmam Sadık olduğunu anladıklarında üzülerek yasa büründüler.

 


İMAM SADIK(A.S) VE KARABORSA(1) İLE MÜCADELE:

 


Yılların birinde Medine'de buğday kıtlığı başlamış ve halk korku ve endişeye kapılmıştı. Yıllık buğdayını önceden temin edemeyenler, buğday alarak toplama telaşına kapılmışlardı. Bu arada fakir halk, günlük yiyeceklerini pazardan satın almak zorunda kalmışlardı. Birgün İmam Sadık(a.s)'ın hizmetçisi Mu'teb'e "Bu yıl ne kadar buğdayımız var?' diye sordu. Mu'teb: "Evet, birkaç ay yetecek kadar buğdayımız var", dedi İmam: "Onları pazara götürerek halka sat" diye buyurdu.


1 - Halkın ihtiyacı olan şeyleri pahalı satmak için saklamak.

 

Mu'teb: "Efendim, Medine'de buğday bu yıl çok az bulunuyor, bunları satarsak bir daha buğday bulmak bizim için çok zor olacak, darlığa düşecek ve buğdayı pahalıya almak zorunda kalacağız" dedi. İmam: "Dediğimi yap. Benim evimin ekmeğini, tıpkı Medine'nin yoksullar' gibi pazardan günlük olarak satın al. Çünkü benim evimin ekmeği halkın aldığı ekmekten farklı olmamalı. Hatta pahalıya alsan bile." diye buyurdu.

 


AÇ GÖZLÜ YOKSUL ve ŞÜKREDEN FAKİR

 


İmam'ın ashabından biri şöyle der. "İmam ile Mina'da üzüm yiyiyorduk. Yoksul birisi gelerek yardım istedi. Verilen bir salkım üzümü almayarak para isteyince. İmam; "Allah versin" dedi. Yoksul adam biraz uzaklaştıktan sonra geri dönerek o üzümü kendisine vermesini istedi. Hazret ona tekrar" Allah versin "diye buyurunca adam gitti. Daha sonra bir başka fakir geldi. O da yardım isteyince Hazret ona birkaç tane üzüm uzattı. Adam alarak Allah'a şükretti İmam, ellerini üzümle doldurarak ona verince adam onları alarak Allah'a nimetlerinden dolayı

şükretti. Hazreti üçüncü defada 20 dirhem, dördüncü defada ise gömleğini de ona verdi. Adam onlar da alarak İmam'a dua edip gitti. Kendi kendime:" Eğer bu adam böyle devam etseydi, İmam yanında bulunan herşeyi ona verirdi, dedim."
 


İSLAMİ ÜNİVERSİTESİNİN KURULMASI:

 


İmam Cafer Sadık (a.s) çeşitli dallarda öğrenci yetiştirmek için Medine'de islami bir üniversite kurma kararı aldı. İlmi öylesine gözalıcı idi ki dünyanın dört bir yanındaki ilm adamlarını Medine'ye çekiyordu. İlme susamış olan yüzlerce genç, dünyanın her yerinden onun derslerine katılmak için Medine'ye akın ediyorlardı. O, bu okulda çeşitli ilim dallarında meşhur adamlar yetiştiriyordu. Onlardan bir kısmı şunlardır: Fıkıhda Zurare ve Muhammed bin Müslim, Akaid ve kelamda Hişam ve Mümin ut Tag, Irfan ve islami maarifte Mufazzal ve Safvan, Matematik ve fen biliminde Cabir bin Hayyan. Herbiri çeşitli islami fen ve ilimlerin temelini atan kıvanç verici değerli şahsiyetlerdi. Yıllarca onlann kitaplan tercüme edilip Avrupa üniversitelerinde ders kitabı olarak okutuldu. Hz.Ali (a.s) devrinde islami ilimleri yaymak için böyle bir fırsatın doğmadığı açıkça bellidir. Çünkü düşmanlar, islami ilimlerin yayılmasını engellemek için onu sürekli iç savaşlarla meşgul ediyordu. Bu durum İmam Seccad (a.s)'m devrine dek sürdü. İmam Bâkır (a.s)’ın devrinden itibaren İslami ilimler medreseleri kurulmuş ve İmam Sadık (a.s) devrinde en güçlü durumuna ulaşmıştı. İmam Cafer Sadık (a.s)’ın üniversitesinde çeşitli ilim dallarında dörtbin öğrenci eğitilerek tüm dünyaya yayılıp halkı eğitim ve öğretime davet ettiler.
 


NİÇİN ŞİA'YI, CAFERİ MEZHEBİ OLARAK ANARIZ?

 


İmam Sadık (a.s)'ın siyasal ve bilimsel fedakarlıkları nedeni ile Şii mezhebi ona nisbet verilip bu mezhep Caferi mezhebi adını aldı. Biz caferi mezhebindeniz ve bu isimle iftihar ediyoruz. Çünkü Hz.Muhammed (S.A.V)'in Muhammedi İslamının mesajını Hüseyin (a.s)'ın kanında, ve onun beyanlarını İmam Sadık (a.s)'ın öğretilerinde bulmak mümkündür. Caferi islam, Hz.Ali (a.s)'ın, yolunda cihad ettiği, Hz.Hasan (a.s)'ın esirlik elbisesi giydiği, Hz.Zeyneb'in şehitlerin mesajını ulaştırdığı, ve Hz. Zehra'nın kendisine yapılan zulümler dolaysıyla babasının mescidinde feryad ederek coştuğu...İslamdır. Eğer Islam, yöneticilerinin gaspettikleri mevkilerde oturarak Hz.Zehra'yı sinirlendiren ve Hz.Ali'yi evine kapayan İslam ise, böyle bir İslâma boyun eğmeyeceğimizi ve asla teslim olmayacağımızı itiraf ediyoruz. Çünkü aydın bir alimin, mümin ve Resulullah ailesine inancı olan birinin görüşüne göre, peygamber ailesinin kenara itildiği islam, Muaviyelerin, Yezidlerin, Mütevekkillerin... icad ettikleri İslâmdır. Ali (a.s)’ın ailesinin olmadığı İslami kabul ederek onun yolunda çalışanların bir yere varamadıklarını tarih isbatlamıştır. Nitekim onlar çaresiz kalarak sonunda sömürgecilerin elinde kukla olmuşlardır. Bu durum zamanımızda da hepimizin şahit olduğu bir durumdur.
 


MANSUR İMAM CAFER SADIK(A.S)'IN KARŞISINDA HİYANETE BAŞ VURUYOR:

 


İmam Sadık(a.s)'ın kültürel mektebi, insanları kendi alınyazılarında etkili gördüğünden, onlara şöyle söylerdi: 'Toplumu oluşturan sizlersiniz, sizler kendinizi mutlu veya bedbaht kılar, ilerleme veya gerilemenizin temelini atabilirsiniz." Yani ey halk! Sizler zalim hükümdarları tahtlarından indirip, zulmü kabul etmeyerek, hükumeti daha layık ve iyi kalpli insanlara devredebilirsiniz. Müslümanların Kur'ani inançları olan bu düşünce ve ekolün yayılması, zamanın halifesi olan Mansur'a pahalıya malolmuştu. O bu inancın önünü almak ve halkı, aydınlık, şuur ve hareket mektebi olan İmam Sadık(a.s)'ın mektebinden ayırmak için, toplumda fesadı yaymağa çalıştı. Mansur kendi hedefini uygulamak ve cebriye inancını yayması için, bazı ilim adamları yetiştirmişti. Yani halkın inancını öyle bir duruma getirdiler ki, onlar fakirlik, yoksulluk, zillet ve zülümün hepsinin Allah'ın işi olduğuna, insanın bu işlerde müdahelesi olamayacağına, onu degiştiremeyeceğine inanmışlardı. Sonuçta isyan, ayaklanma ve inkilabın önü alınacak, halk zalim hükümdarların zulümlerine ve onların adamlarının yaptığı eziyetlere tahammül edecek ve itiraz yerine, şükredeceklerdi. İmam Sadık (a.s)'ın halka İslam kültürü ve akaid adıyla öğretilen böylesine yanlış ve tehlikeli bir inancın yayılmasına göz yummayacağı belli idi. İmam Cafer (a.s) bu tehlikeli ve sömürgeci inançla mücadele için bir üniversite kurmuştu. Kısa bir süre içerisinde İslam kültür ve akaidi dalında dörtbin öğrenci yetiştirerek, satılmış alimlerin tebliğlerini boşa çıkarmak için, onları halkın arasına gönderdi.

 


MANSUR'UN İMAM SADIK (A.S)’A YAPTIĞI ZULÜMLER:

 


Abbasiler Kerbela şehitlerinin intikamı ve Emevi zulümleriyle mücadele bahanesiyle halkı çevrelerinde toplayıp, Ali(a.s)’ın ailesini seven İranlılar ve Ebu Müslim Horasani'nin yardımıyla Emevileri ortadan kaldırdılar. Ama hilafeti, zamanın İmamı olan İmam Sadık (a.s)'a verecekleri yerde, hükümete kendilerinin oturmalarına fazla şaşmamak gerekir. Emevilerin ortadan kaldırıldığı Hicri 132 yılından itibaren, iş başına gelen iki halife Saffah ve Mansur'un (Birincisinin 10 yıl, diğerinin 22 yıllık) hükümetleri süresince, imamlara çeşitli eziyet ve baskılar yapıldı. İmam Sadık(a.s), Mansur devrinde şiddetli baskı altında idi. Hatta bazen halkın onunla temas kurması engelleniyordu. Harun adlı birisi İmam'dan bir konuyu sormak için ne yapması gerektiği konusunda düşünceye dalmıştı. O an salatalık satan bir seyyar satıcıyı gördü. Ona yaklaşarak tüm salatalıklarını alıp eski elbiselerini de ödünç aldı. Böylece satıcı kılığına girerek İmam'ın kapısının önüne kadar gelip, sorusunu sorup cevabını aldıktan sonra geri döndü. Mansur, İmam'ın ashabının çoğunu yakalatarak hapsettirdi. Bir kaç kez İmam'ı öldürme kararı aldı ise de, her defasında Hazretin mucizesi sayesinde planı suya düştü.

 


İMAM CAFER(A.S)'IN MUKAVEMET ve İFŞASI:

 


Çeşitli yollardan ümitsiz olan Mansur, 'biz Abbas oğullarından ve Peygamber ailesindeniz" diye halkı kandırmağa başladı. Kendisinin layık olmadığını ve bu makama sadece Peygamber evlatlarının layık olduğunu bile bile kendini Peygamberin gerçek varisi ve İslami hilafete yakışan kişi olarak tanıtmağa çalıştı. İmam Sadık(a.s), Mansur'un bu aldatıcı davranışlarına karşı çıkarak, mektuplarında onun ailesini rezil etmişti. Birgün Mansur İmam'a şöyle yazdı: Niçin başkalarının yaptığı gibi yanımızda yer almıyorsun? İmam Mansur'a; "Dünya malından hiçbir şeyimiz yok ki senden korkalım. Seninde ahiret ve dine inancın yok ki sana ümit bağlayalım. Öyleyse niçin yanında olalım?' Şeklinde çok güzel bir cevap verdi. Başka birgün Mansur, İmam Sadık'a şöyle yazdı: "Geliniz ve bize nasihatlerde bulununuz. O; Dünyayı sevene nasihat kar etmez ve ahireti seven ve ona inanan senin yanına gelmez", diyerek mektubu cevapladı. Birgün İmam, Mansur'un meclisine gitmişti., Tesadüfen orada bir sinek Mansur'u rahatsız ediyordu. Ne kadar onu uzaklaştırmağa çalıştıysa da uzaklaşmıyor ve yüzüne konuyordu. Mansur, sinirlenerek İmam'a "Allah niçin sineği yaratmıştır?" diye sordu. İmam çabucak cevap verdi: 'Kudretli zalimleri onunla zelil ve alçak etsin diye". Mansur rahatsız olmuştu. Yavaşca yerine oturarak İmam'a gitmesi için izin verdi.
 


İMAM SADIK(A.S)'IN MEDİNE VALİSİNE KIZMASI:

 


Mansur, Beni Haşim soyundan bir kısmını şehit ettikten sonra Şeybe adlı birini Medine hükumetini ele alması ve İmam Sadık(a.s)'ı gözaltında tutması için oraya gönderdi. Şeybe Cuma günü mescide gelerek, namazdan sonra minbere çıkıp Resulullah'ın soyuna ve Ali (a.s)a kötü sözler söylemeğe başladı. Peygamberin soyunu yakından tanıyan ve onlara sevgi besleyen halk, çok rahatsız oldular ise de, konuşmağa cesaret edemediler. Tam bu sırada İmam Sadık (a.s)'ın ayağa kalkarak şöyle buyurduğunu gördüler: Senin söylediklerin iyiliklere layık olan biziz, saydığın o kötülüklere ise sen ve Mansur layıksın." Daha sonra halka doğru dönerek şöyle buyurdu: "Kıyamet günü en çok ziyanda olan kimdir biliyor musunuz? Ahiretini başkalarının dünyasına satandır. Ve bu fasid vali işte onlardandır". Halk büyük bir coşkuyla İmam'ı destekleyince, vali alçak ve zelil olarak meclisten çıkıp gitmek zorunda kalmıştı.
 

 

İMAM CAFER SADIK(A.S)'IN ŞEHADETİ:

 


Mansur, İmam'ı kendisine yaklaştırmaya veya tehditle onu susturmaya çalıştı ise de bunda başarılı olamayınca onu şehit etme karan aldı. Sonunda İmam Cafer Sadık (a.s), Hicri 148. yılın Şevval ayının 25 inde zehirlenerek şehit edildi ve pâk vücudu Medine de Bâki Mezarlığına defnedildi.

 


O HAZRETTEN KISA SÖZLER:

 


1- "Kardeşinin bir isteğini yerine getirmeye çalışan her müslüman Allah yolunda cihad edenler gibidir."
2- "Namazlarına dikkat etmeyen kimse kıyamet günü şefaatimize nail olamayacaktır."
3- "Dünyaya bağlanarak onu sevmenin sonucu; rahatsızlık ve üzüntü, dünyada takva ve paklığın sonucu ise ruh ve bedenin huzurudur."
4- "Güçlülerin güçsüzlerden intikam alması ne kadar kötüdür."
5- "Çocuklarınızın size iyilik 'etmesi için, siz de ana babanıza iyilik edin."
6- "Allah'tan nzkınızın halkın elinde olmamasını isteyiniz"
7- "Halkın arasında kendinden daha alim biri olduğu halde halkı kendine doğru çağıran adam, sapıktır."
8- "Doğru olmayan şakalardan sakının. Çünkü o, düşmanlığa ve hasede sebep olur."
9- "Münafıkın belirtisi üç tanedir."
a) Konuştuğu zaman, yalan söyler.
b) Sözüne vefa etmez.
c) "Başkalarının emanetine hiyanet eder."
10- "Başkalarından şüphelenmekten kaçının. Çünkü sizin Allah'tan uzaklaşmanıza neden olur."

 

KİMLİĞİ:

 


Adı: Cafer
Lakabı: Sadık
Künyesi: Ebu Abdullah
Babası: Hz.Muhammed Bâkır(a.s)
Doğum yılı: Hicri 80.yıl
İmamet süresi: 31 yıl
Ömrü: 68 yıl
Şehadeti: Hicri 148 yılında Abbasi halifesi Mansur eliyle zehirletilerek şehit edildi.
Defnedildiği yer Medine’de Bâki Mezarlığı.

 


AŞAĞIDAKİ SORULARI DIKKATLE CEVAPLAYINIZ:
 


İmam Seccad(a.s)'ın vefatı sırasında, İmam Sadık (a.s) kaç yaşında idi?
İmam Cafer (a.s) niçin pahalı elbiseler giyerdi?
İmam Sadık (a.s) niçin başkaları gibi çalışır ve bunu sakıncalı görenlere, nasıl cevap verirdi?
İmam Sadık (a.s) niçin malının kârını almadı?
Ayakkabıcılar çarşısında eski dostuyla olan ilişkisini niçin kesti?
Niçin, evindeki buğdayı satması için, hizmetcisine emir verdi?
Hazret Medine’de islami üniversiteyi nasıl kurabildi?
Niçin Şia mezhebine Caferi diyoruz?

İMAM CAFER BUYRUĞU’NDAN ALINTILAR


Önsöz

Tasavvufun doğru bir eğitiminin verilebilmesi bir mürşid olmaksızın mümkün değildir. Kırsal hayatta bu sorunu geleneksel yöntemlerle çözen Alevilik şehirde de çözüm bulmak zorundadır ve bulacağına inanıyoruz. Erenler tasavvufa ilişkin “Kal (söz) ve hal birliği” de derler. Söz kitaplardan da kısmen öğrenilebilir. Dinleyerek de öğrenilir. Fakat “Hal” ancak bir “Mürşid-i Kâmil” izlenerek onunla muhabbet edilerek kavranabilir. Böyle bir diyalog içinde yazılı belgelerin görünen (zahirî) anlamları derinlik kazanır ve yavaş yavaş görünmeyen, gizli (batınî) anlamları olgunlaşmaya başlayan; idrak ve gönüllere açılır.[1]

Artık musahipsiz, mürşidsiz Aleviler neredeyse diğerlerinden daha çoktur.[2]


KIRKLARIN CEMİ

Riivayettir ki, Muhammed Miraca gidince yolda bir aslan gördü. Çıkarıp hatemi ağzına verdi. Orada nişanı kaldı. Ondan revan oldu. İlimlerin en yükseğine erişti. Dosta kavuştu. Doksan bin kelâm söyledi. Otuz bini şeriat oldu. Tamamı yüzyirmidört bin kelâm oldu. Altmış bini Ali’de sırroldu.[3]

Muhammed Miraç’tan gelirken Mina’da bir kubbe gördü. Kapıyı çaldı. İçeri vardı. Kırklardan birisi, “Kimdir” diye sordu. Gaipten bir ses geldi: “Muhammed Nebi geldi” deyince Muhammed’e yer gösterdiler. Muhammed oturdu.

...

Muhammed bunlara dedi ki: “Sizin küçüğünüz kimdir ve ulunuz kimdir”.

Kırklar dedi ki; “Bizim ulumuz küçüğümüz kırktır” deyip cevap verdiler. 

Ol vakit Muhammed dedi ki “Ya hani sizin biriniz ne oldu” dedi.

Kırklar dedi ki “seyidullah, gitti” dediler.

Kırklar dedi ki; “Ya Muhammed ne çok sordun, dediler, Selman’ı da burada hazır bil ya Muhammed” dediler.

Ol vakit, Muhammed bunlardan nişan istedi. Kırklar dedi ki;” Kırkımız birdir, birimiz kırktır” deyip hemen kırklardan birisi kolunu kaldırdı. Muhammed neşterle kesti. Kırkından birer damla kan aktı.

Ve Selman geldi. Bir tane üzüm getirdi. Muhammed bir üzümü ezdi, şerbet eyledi. Kırklar içti. Coştular. Muhammed sema’a girdi. Sarığı başından düştü. Kırk pare oldu. Kırklar kuşandılar.[4]


PEYGAMBER İLE ALİ’NİN MÜSAHİP OLMASI

Hazreti Resul buyurdu:

- İki adam birbirleriyle müsahip olmalı, dedi.

Hemen o an Muhammed , Şahı Merdan Ali ile müsahip ve kardeş olup birliğin anlamını gösterdiler.

...

Bazı sahabeler dediler ki: “Bak hem kızını verdi hem kardaşım,dedi”. Bazıları ikrarını zayi edip dönek oldular. Sonra Ali âbâya hakaret ettiler. Binlerce lanet olsun Ali âbâ düşmanlarına, denmiştir.[5]

PİRLİK VE TALİPLİK

Zira ezelden hırka ve meftul ve irşad ve tövbe ve pirlik ve seccade bunun cümlesi Şahı Merdan Ali’ye gelmiştir. Şimdi sah evladı ve nesli olmayan kimseye pirlik etmek caiz değildir. Evlad-ı Muhammed-Ali’den ola ki pirliği caiz ola. İlmi ile iş yapa. Dört kapı, kırk makamdan on iki erkândan , on yedi kemerbestten, üç sünnetten, yedi farzdan, bir şarttan, meşayihi kübra ilminden haberdar ola. Ve tarikat ile otura, dura ki hakikat ile yola vara ki pirliği caiz ola. Çünkü talip ve yol mürşidindir.[6]

Ve talip dahi öyle ola ki rehbere ve müsahibe kail ola ve dahi bir talip rehberinin ve müsahibinin nüfusun tutmasa ve buyurduğuna gitmese ol talip, talip olamaz, kalıp olur. Onların ikrarı caiz ve kurbanı kabul değildir. Yedi Tamunun kapısı ol kimselere açıktır. Ve Sekiz Uçmak kapısı onlar için bağlıdır.[7]

Ve İmam Cafer Sadık Hazretleri bir kavilde, öyle buyurmuştur ki, cemi yol ehli olan pir ve talip ola. Bir pir, talibi irşad eylemese ve talip de irşad olmasa o nasıl pir olur.[8]

Ve dahi talip de pirin sözüne kail olmadı, rehbere ve müsahibe kail olmadı ve teslimi rıza kapısında olmadılar, tarikatı, hakikâti hal bilmediler; yoldan erkândan dışarı çıktılar. Ol taliplerin ikrarları caiz olmaz. Ol kimseler tarikatte ve hakikatte dönek sayılır.[9]

Eğer, evladı Resule ikrar getirmeyip biat kılmayan ve iradet getirmeyen, gerek pir, gerek talip her kim olursa olsun; yedikleri haram ve yudukları murdar, ikrarları caiz değildir. Tacı delik, tarikatta dönek, yüzleri karadır. Erkâna, tarikata ve hakikata sığmazlar. Zira ki evladı Resulden reddolmuşlar ve hem onlar sermayesiz kalmışlardır.[10]

Evladı Resule biat kıldığı zaman serçeşmeye ermiş ola.[11]

PİR OLAN NELER BİLMELİ

İmam Cafer Sadık Hazretleri buyurur ki: Pir olan kimseler kamil olalar. Dört kapı nedir,bileler. Evvel şeriatı, ikinci tarikatı, üçüncü marifeti, dördüncü hakikâtı bilmek gerekir ki bunlar nereden geldi, neden hasıl oldu, aslı nedir, bunların edebi nedir, udu nedir, hayası nedir, erkânı nedir, tövbesi nedir, farzı nedir, sünneti nedir, nafilesi nedir ,işlemesi nedir, bunları bile. [12]

Şimdi, pir olan kimselere gerekir ki şeriat gemisine gireler, tarikat denizinde yüzeler, marifet dalgıcı olup hakikat incisine erişip çıkaralar. Onun üzere amel edeler ki onların ikrarları caiz ola.[13]

TESLİM-İ RIZA

İmam Cafer Sadık Hazretleri buyurur ki: Eğer pîr ve talip, onlara şöyle gerektir ki yoldan dönmeyeler, tarikatten ve hakikatten hergîz çıkmayalar. Ondan sonra dembedem rıza hasıl edeler. Ve rızadan dönmeyeler.[14]

Ve bir dahi mürebbi ve müsahip onlar dahi öyle gerektir ki evliyanın âyîn-i erkânı ve mürşidin sır nefesi yerini ala.[15]