KIZILBAŞLIĞIN TANIMI: Allah, resul, ehlibeyt, oniki imam ve yol uğruna kendini adamış ve bu uğurda, yolda ölmek var dönmek yok şiarıyla başına kızıl sarık sararak ilan eden kişidir.
ALEVİ TARİHİNDE İLK KIZILBAŞLIK OLAYI
625 Tarihinde hicretin üçüncü yılında Ebu Süfyan Mekke’nin putperestleri büyük bir orduyla Medine’de İslamdevletini kuran Hakk’ın ilahi yasasını insanlara tebliğ eden, iki cihan Serveri âlemin güneşi güzel Muhammed’in üzerine yürür.
Gönüller Sultanı Hz. Muhammed müşrik ordusunu Uhud’da karşılar. Her zaman olduğu gibi keremler sultanı, velayet şahı yanındadır.
(Teberi, Rauza, İbni Esir şöyle anlatırlar.)
Kureyşlilerden kim bayrağı aldıysa öldürüldü. Kureyş bayraktarlarının arka arkaya ölümü kendilerinde yılgınlığa neden olmuştu. Bu sebepten dolayı bir durgunluk görünüyordu.
Hakk’ın tebliğcisi, hakikat yolunun göstericisi, rahmet kapısı Hz. Peygamberin elinde bir kılıç vardı. Peygamber bu kılıcı ordusuna göstererek:
— İçinizden bu kılıcın hakkını verecek birisi var mıdır?
Diye ordusuna sordu.
İslam ordusunun saflarından birkaç kişi çıktıysa da güzel Resul kılıcı hiç birine vermedi.
Kahramanlığıyla tanınmış iyi bir pehlivan olan Ebu Deccane bir adım ileri gelerek
— Ey iki gözümün nuru, yüce Yaradan’ın Resulü, bu kılıcın hakkı nedir? Diye sordu.
Güzel Muhammed
—Ağzı eğilinceye kadar müşriklerle savaşmaktır, dedi.
Ebu Deccane
—Ya Resulallah! Bu kılıcı bana veriniz onunla Hakk’ın yolunda çarpışayım, taki hakkını verinceye kadar.
— Allah’ın Resulü kılıcı Ebu Deccane’ye verdi.
Hakk sevdalısı, Allah’ın yolunun yiğit savaşçısı Ebu Deccane başına kırmızı sarık sardı ve gururlu bir şekilde yürüdü.
Oradakiler ya Allah’ın Resulü bunu anlamı nedir?
Güzel Peygamber, Allah gururu sevmez ama bu sarık ve bu yürüyüş Allah ve Resulü’nün uğrunda ölmek var dönmek yok demek harekâtıdır.
—Ebu Deccane kılıcın hakkını fazlasıyla verir. Güzel Peygamberimiz bu savaşta dişi kırılır bir çukura düşer bunu gören Ebu Deccane kendisini Hazreti Peygamberin üzerine atar bütün oklar mızraklar bedenine saplanır ve şehit olur. Canını Hazreti Peygamberin uğruna feda eder.
İslam tarihinde ilk Kızılbaşlık olayı budur.
Bu savaşta başına kırmızı sarık saranlardan biri Hazreti Hamza, Ebu Süfyan’ın karısı Hinde’nin Vahşi’ye şehit ettirdiği Hazreti Peygamberin yiğit amcası birde Keremler Sultanı Ali’yyel Murteza idi. Hazreti Peygamber çukurda Allah’a niyazda bulundu.
Cebrail gelip ya Muhammed Ali’yi çağır dedi.
Hazreti Muhammed
—Ali benden çok uzaktır, beni duymaz
—Cebrail
—Ya Muhammed sen Ali’yi çağır o seni duyar onun işleri acayiptir
Hz. Muhammed
—Ya Ali yetiş carıma der
Keremler Sultanı yetişir
—Yetiştim Ya iki gözümün nuru
Hz. Peygamberi çukurdan çıkarırken dişinden akan kanlar elini kana boyar. Güzel Muhammed’in kanını başındaki kırmızı sarığa sürer ve tekrar savaşa başlar. Müşrikleri geri püskürtür. Yüksekçe bir yerde duran Ebu Süfya’nın karısı Hinde
—Bu Kızılbaş da kimdir ordumuzu püskürtüyor perişan ediyor? Diye sorar.
Oradakiler
Ebu Talip oğlu Ali’dir derler.
Selam olsun Allah’ın, resulün, ehlibeytin, oniki imamların yolunda mücadele eden Kızılbaşlara.
İKİNCİ KIZILBAŞLIK OLAYI HAYBERİN FETHİ
Güzel Muhammed’in getirdiği İslama zarar veren, putperestler sürekli ilişkide bulunan Yahudilerin üzerine bir sefer hazırlığı yapılır. Tarih 628’dir.
Hazırlıklar yapıldıktan sonra hazırlanan orduyla Hayberin önüne gelinir. Günlerce süren kuşatmada ordu komutanlıkları Ebu Bekir’e, Ömer’e, Osman’a verilir, hiç biri bir zafere muafak olamazlar. Her saldırıda Müslüman ordusundan yüzlerce şehit ve yaralıya neden oluyordu. Savaşın uzaması, zaferin elde edilemeyişi hem umutları kesiyor hem de yılgınlığa neden oluyordu. Savaşın uzaması, zaferin elde edilemeyişi orduda bazılarının daha ileri gitmesine sebebiyet vermişti. Bu kişiler Hz. Muhammed’in yalan söylediğini Hayberin feth edilemeyeceğinin dedikodusunu yaymaya başlamışlardı.
Hazreti Peygamber cenabı Allah’ın zafer ettiği müjdenin olması için yüce yaratana niyazda bulundu. Dua ve niyazdan sonra Cebrail Aleyhisselam gelerek, Hayberin kim tarafından feth edilebileceğini güzel Muhammed’e bildirdi. İki cihan serveri âlemlerin rahmeti Muhammed Mustafa islam ordusunu bir araya toplayarak, Hayber’in artık feth edileceğinin müjdesini verirken şunları söyler;
—Bayrağı yarın öyle birisine vereceğim ki, bu güne kadar hiçbir savaşta yenilmedi. Hiçbir savaşta geri durmadı. Allahın kudreti onun elinde tecelli etmiştir. O öyle biriki Allah’ı ve Resulü sever Allah ve Resulü’de onu severler. Hayber kalesi yarın onun eliyle feth olunacaktır.
Ordunun içine bir heyecan düşmüştü. Âlemlerin güneşi gönüller sultanı hazreti Peygamberin bayrağı yarın kime vereceği bilinmiyordu. Orda bulunan komutanlar hepsi teker teker sınanmış ama başarılı olamamışlardı. Bundan dolayı islam ordusu büyük bir merak içine girmişti.
Güneş aydınlanmıştı dört bir yanı, sabahın gelişiyle gönüller sultanı âlemin nuru güzel Muhammed çadırından çıkarakHz. Ali’yi çağırtır.
Keremler Sultanı Şahı Merdan Ali savaş süresince gözlerinde şiddetli bir ağrıya tutulmuştu. Savaşın içinde bulunamamıştı. Gözleri ağrıyan kerem kani, lâhut âleminin sırrı Hz. Ali, Hz. Peygamberin huzuruna gelir. İyiliği emreden, kötülüğü yasaklayan cehalet karanlığını, ilmin ışığıyla aydınlatan Hz. Peygamber Şahın başını bağrına basar, gözlerine ellerini sürerek dua eder. Hz. Peygamberin duası üzerine gözlerinin ağrısı geçer ve sağlığına kavuşur.
Yolu yol eyleyen, hali yüksek ahlak olan güzel Muhammed sırtındaki zırhını çıkararak Hz. Ali’ye giydirir. Zırhı giyen şah başına kırmızı bir sarık sarar. Güzel Muhammed’in bu sarığı sardığı da söylenir. Bayrak kendisine verilir. Allah’ın Resulü tarafından, beline eliyle kuşatır kılıcı, ata bindirir. Duayla yollar savaşa…
Savaş alanına gitmeden sorar ya Ali kırmızı sarığı niye sardın başına, Keremler Sultanı;
— Allah Resulü uğruna ölmek var kaleyi feth etmeden dönmek yoktur. Sözünü söyler.
Başında kırmızı sarık elinde Zülfikar, altında düldül, yüreği Allah ve Peygamber sevgisiyle savaş alanına girer kaleye hücum eder.
Onun akıllara durgunluk veren hücumu karşısında Haybeliler hayret ve şok içinde kalırlar. Kalenin kapısını kopararak ilk’in kalkan daha sonrada hendeğin üzerine koyarak köprü yapar.
Savaş kazanılır Keremler Sultanının yüce kahramanlığı herkes tarafından bir daha görülür…
SIFFIN SAVAŞI
Bu savaş Keremler Sultanı Şahı Merdan Ali ile zalimlerin zalimi, Ehlibeyt hanedanının düşmanı Ebu Sufya’nın oğlu Şam valisi Muaviye arasında olmuştur.
Güzel Muhammed’in getirdiği rahmet ve sevgi dini olan İslam dinini ortadan kaldırmak için babası Ebu Sufyan’la birlikte Müslümanlarla savaşan Muaviye bunu başaramazlar.
Ölüm korkusuyla ailece Müslüman olurlar, fakat geçmişin ezikliğini ve bu ezikliğin intikamını almak için fırsat kollamaya başlarlar. Bilakis savaş alanlarında kahramanların kahramanı, zalimlerin, sömürenlerin, batılların karşısında yenilmez elinde hakkın kudret gücüne sahip olan Velilerin Şahı, yolun Piri Hz. Ali’nin öldürmüş olduğu akrabalarının intikam kini Muaviye’nin yüreğinde tüm sıcaklığıyla duruyordu.
Akrabası olan Osman tarafından Muaviye Şam Valiliğine atanır. Emevilerin intikam ve İslam Dinini yıkma planları uygulama alanına girmiştir. Yine diğer bir akrabası olan hile, hurda, yalan, iftira, çirkeflerin çirkefi özü çürük kişiliğiyle fitnenin babası şeytanın yol arkadaşı Mervan’la işleri kendi lehlerine döndürmek için büyük bir çalışma başlatırlar.
Muaviye’nin düşüncesini çok iyi bilen Şahı Merdan Ali Muaviye’nin bu planını bertaraf etmek için onun üzerine yürür.
Kerem Sultanı, gönüllerin Piri, Osman’ın yardımcısı olan Mervan’ın bütün emirleri Muaviyeden aldığını çok iyi biliyordu. Emeviler dışındaki Müslümanları tahrik eden ve İslamın gerçeği ile çelişen düşüncelerin kararların ustası Mervan idi. Mervan bu düşünceyle bu oyunlarla Müslümanları tahrik ettirmiş onların Osman’ı öldürtmeyi başarmıştır. Amaç beni Ümeyye oğullarının liderliğini Muaviyeye geçmesini sağlamaktı. Bu sağlandıktan sonra iş İslam dinini yok etmeye gelecekti. Bunu başarmanın ilk yolu güzel Muhammed’in Ehlibeytini yani soyunu ortadan kaldırmaktı. Hem intikamını almış olacaktı. Hemde İslam Dinini ortadan kaldırıp eski batıl inançlarını geri getirecekti.
Muaviye’nin Mervan’ın bu kötü emellerini durdurmak ve ortadan kaldırmak için Hz. Ali Muaviyle Sıffında karşılaşır.
Zalimlerin bayrağını taşıyan, soysuzluğun sembolü olan, Muaviye Osman’ın intikamını simgelemek için ordusuna siyah başlık giydirir.
Lahut aleminin sırrı, cömertlerin cömerdi, mazlumların dayanağı, ilim şehrinin kapısı, Hak dininin temel direği Haydar-ı Kerar islam ordusunu Muaviye’nin ordusundan ayırmak için ordusundaki askerlere kırmızı başlık giydirir. İşte karabaşlar ordusuyla Kızılbaşlar ordusunun çıkışı burada olmuştur.
Bu başlığın anlamı Allah’ın Güzel Muhammed’in getirdiği İslam dini ve onun halifesi, vasisi, Hakkın gerçek İmamı Hz. Ali’nin uğrunda ölmek var dönmek yok anlamını taşıyordu.
Savaşta Muaviye’nin ordusu dağılır ve barış ister. Keremler Sultanı Muaviye’nin tamamen ortadan kaldırılmadıkça İslamın ve Müslümanların esenlik, barış huzur içinde yaşıyamıyacağını bildiğinden savaşın devam etmesini ister. Muaviye’nin ve yanındakilerin korkunç planlarından habersiz olan bazılarının itirazları sonunda barışı kabul eder.
Hakem olayıyla Muaviye Amr İbni As’ın hilesiyle amacına ulaşır.
Şan olsun Şahın uğrunda savaşan Kızılbaşlara
Yılmadan yol sürenlere
DÖRDÜNCÜ KIZILBAŞLIK OLAYI (ŞAH HATAY’İ)
Şah İsmail’in (Şah Hatay’i) babası olan Şah Haydarın babası şah Cüneyt’i şehit eden Şirvan hâkimi Ferruh Yesar’dan intikam almak kendisine bağlı taliplerinden bir ordu oluşturur. Kendisine bağlı talipleri şah Cüneyt’in intikamını almak ve o uğurda canlarını pirine ve yoluna feda etmek gayesi ile başlarına kırmızı sarık sararlar.
Türkmen aşiretlerinden meydana gelen bu küçük ordu 1488 yılında Ferruh Yesar’la karşılaşırlar onun kat kat üstün ordusuyla savaşa tutuşurlar.
Şah haydarın kahraman talipleri, er meydanında yiğitçe savaşırlar.
Yapılan bu savaş sonunda Ferruh Yesar’ın ordusu başında Şah Haydarla birlikte tamamen ordusunu şehit ederler.
Eğer ki inanırsan yoluna, pirine, rehberine, mürşidine, ölüm bir tatlı şerbet olur insana. Sarar başına kızıl sarığı ölüm var dönmek yok ikrarıyla çıkar meydana. Korku korkar ikrarlı yürekten, korku sararır imanlı kalpten.
Biz Hakkın yolunda, Muhammed’in uğrunda ehlibeytin nurlu yolunda sardık kızıl sarığı ölüm var dönmek yok ikrarıyla.
Selam olsun Kızılbaş ordusuna
Selam olsun Hakk yolunda şehit olanlara.
BEŞİNCİ KIZILBAŞLIK
Şah Haydarın şahadetinden sonra safevilerin başına şah İsmail geçer. Şah İsmail babası Haydar’ın ve abisinin intikamını almak için hazırlıklara başlar.
Yedi Türkmen boyundan biner kişilik atlı katılır. Yedi bin kişilik bir ordu hazırlanır. Bu kabilelerin isimleri şunlardır.
İstaçlu
Kaçer
Tekeli
Varsak
Zülkadiriye
Afşar
Yolumuzun yedi ozanlarından biri olan Şah İsmail (Şah Hatayi) de ordusunun başına babası ve ağabeyi gibi kırmızı sarık sardırır. Yürekleri Hakk aşkıyla dolu pirlerinin önderliğinde korkusuz Kızılbaş ordusu yola çıkar. Ordunun başında 14 yaşında bir komutan vardır. Gözleri çakmak çakmak, bileği şahın kudret eli, yüreği Hakk’ın güzergâhı, adını anacak tarih.
Şah İsmail’in kahraman yedi bin kişilik intikam ordusu ile Ferruh Yesar’ın yirmi bin kişilik kalabalık ordusu Şirvan topraklarında karşılaşır. İki ordunun karşılaşmasıyla yapılan ilk çarpışmada Ferruh Yesar öldürülür, ordusu bozguna uğrar dağılır. Şah İsmail’in yedi bin kişilik Türkmen taliplerinden oluşmuş ordusu büyük bir zafer kazanır. Şah İsmail Şirvan topraklarını ele geçirir. Karabağ’ı da başkent yapar. Tarih 1501 dir. Bu tarihten sonra safevi devletinin resmi başlığı on iki dilimli kızıl başlıktır. Ve tarih sahnesinde genç yiğit, sazıyla, sözüyle bir ehlibeyt piri artık her yerde tanınır.
Bu kahraman çekirdek ordu bir yıl sonra 1502 yılında Tebriz’i ele geçirir. Artık Safevi devleti kurulmuştur.
Şah İsmail ordusundaki kırmızı başlıktan dolayı Osmanlı tarihçileri ve Osmanlı devleti Safevileri Kızılbaş olarak adlandırırlar.
Alevi Safeviler de Sünnilere Muaviye’nin giydirdiği siyah başlıktan dolayı Sünnilere karabaş ismini takmışlardır.
Diğer Kızılbaşlık olayları tarih içerisinde çok etkili olmamıştır. 1501 tarihinde Kızılbaş safevi devletinin resmi başlığı olan kırmızı sarık en etkili olanıdır. Bu tarihten sonra Aleviler Kızılbaş ismi ile adlandırılmışlardır.