MANİ DİNİ VE ANADOLU ALEVİLİĞİNE ETKİLERİ..
  • Alevilik

MANİ DİNİ VE ANADOLU ALEVİLİĞİNE ETKİLERİ..

Her dinin bir çıkış,bir de bitiş süreci verdir.Bazı dinler çıkış sürecinden bugünlere büyüyerek gelirler.Ancak ilk çıkış koşullarında olmaları bir yana çeşitli yorumlarla bir yana çekilerek bölünme noktalarına da gelir.Şu kesindir ki yeryüzünde hiçbir din yoktur ki insana,insanın mutluluğuna yönelik olarak doğmasın.Dinler insanın iç dünyasına yönelik olarak,yani insan tanrı ilişkilerini belirlerken bir çoklarında daha çok bununun yanında insanın sosyal yaşamının kurallarını da belirler.

Bugüne kadar yeryüzüne gelen yüzlerce din ve inançtan çok azı yaşayabilmişken,bazı dinler ise ortada adları olmamasına karşın etkilediği toplumlar oldukça çoktur.Geçmişten günümüze sadece etkileriyle yaşayabilmiş dinlerden bir tanesi de MANİ dinidir.Biz bu bildirimizde Mani dininin Anadolu'daki izleri üzerinde duracağız.Etkilerine girmeden önce Mani dini konusunda hafızalarımızı biraz yoklayacak olursak onun bize hiç de yabancı olmadığını göreceğiz.
Mani dini İslamiyet’ten dört yüz yıl önce,hrıstıyanlık’tan iki yüz yıl sonra ortaya çıkmış ve özünde Anadolu çıkışlı bir dindir.Manihaizm diye de adlandırılır.Mani dininin kurucusu olan Mani
Mani dinin kurucusu olan Mani Dicle Fırat sularının en verimli bölgesinde doğmuştur.Onun doğrudan Mardin doğumlu olduğunu söyleyen kaynaklar da var Mani’nin doğduğu bölgede çeşitli manastırlar ve değişik dinlerin etkileri vardır.Bunlardan birincisi hrıstıyanlıktır ki Mani bu dini bili dışlamadan ona katkı koyduğunu belirtir Esasen Manicilik,başka bir söylemle maniheizm hrıstıyanlık ile zerdüşlük dininin ortasında bir kavram olarak karşımıza çıkmaktadır.Mani zaten kendisi bu dinleri olduğu gibi benimser ancak,kendi koyduğu kurallarda maniciliğin bir ışık dini olduğunu da söylemeden geçemez.
216-277 yıllarında yaşadığı bilinir.Ancak onun yetiştiği bölgenin Mezopotamya’da bir çok tanrının ve tapınağın olduğu da bilinmektedir Mani çocukluğunda hep bu tapınaklarda gezmiş,buraları tanıma olanağı bulmuş ve iyi de bir eğitim almıştır.Babası Patti her ne kadar oğlu Mani’yi bir yaşında terk etmiş olsa da sonraki dönemlerde has bir taraftarı olarak ölene kadar onun yanında sadık bir mürit olarak kalmayı başarmıştır.Patti aslında Mani için iyi bir örnektir.Kendisi bir hrıstiyan olmasına karşın bu dinin dışındaki bütün dinleri de inceleme fırsatı bulmuştur.Oğlu Mani doğduğunda da hrıstıyan kurallarına göre vaftiz ettirilmiştir.
Mani’nin doğduğu dönemde Güçlü Roma’nın başında İmparator olarak zalimliğiyle ünlenen Caracolla oturmaktadır. Caracolla her ne kadar Mezopotomya’nın verimli bahçelerini ve varolan kültürünü Mani’nin gençliğinde yokedilmişise de imparotor bu yağma sırasında ölümden kurtulamamıştır.
Mardıne’nin has bahçeleri içinde doğan ve yöre tapınak ve dini tapınakların Maniye verdiği haz hiçbir zaman bir başka yerde verilimezken mani yerinde duramaz.İçini kemiren şey seyahattır.Dostlarının ve yakın tüccar arkadaşlarının kendisine verdiği ekonomik güç ve birlikte yolculuk Mani’nin ufkunda yeni şeyler ortaya koyar.Aradığı ışığı bu gezileri sırasında yakalayacaktır.Yakaladığı şeyler de Mani’yi bir türlü mutluluk içinde göstermeye yetmez.
Mani konusunda ülkemizde yapılmış çalışma çok azdır.Eldeki kaynaklar da Mani konusunda farklı mekanlar ortaya koymaktadır.Barthold Mani konusunda farklı bir yaklaşımla onun “Arsacid hanedana mensip olup aslen Hemedanlı iken sonradan Babilonya’ya” geldiğini söylemektedir.Mardinli olmasa da bu bölgeye sonradan geldiği belirtilmektedir.Yani sonuçta Mani dininin kurucusu olan Mani bir Anadolulu peygamber olarak karşımıza çıkmaktadır.
215 yada 216 yılında doğmuş olan Mani ilk dini terbiyesini bu bölgede aldıktan sonra Zerdüştlük ve hrıstıyanlık üzerine önemle durmaktadır. Her iki din konusunda yeterli bilgi sahibi olan Mani daha çok bütün dinlerin kaynağı olan Asya dinlerini incelemiştir.Öncelikle İran dinleri olanMitra,zerdüşt,Mazdek,Şaman,Budizm ve Brahmanizm dinlerinin yanında platonculuğu da inceleyen Mani böylece yaşamış ve yaşayan bütün çevre dinler konusunda bilgi sahibidir.Onun üzenrinde durduğu hrıstıyanlık,zerdüştlüktür.Yaşadığı bölge ve yakın çevresi hrıstıyan olan Mani bu dinleri de incitmeden olduğu gibi benimseyerek kendi geliştirdiği dini sistemi ortaya atmış,dolaştığı yerlerde de zaman zaman bir hrıstıyan rahip gibi görünmeyi de ihmal etmemiştir.
Mani geliştirdiği yeni görüşlerini yaymak için Hindistan içlerine kadar seyahat etmiştir.Gezip gördüğü yerlerde hemen bir dini tapınak ya da kiliseye girip onlar gibi ibadetini yaptıktan sonra konuşmalarıyla orada bulunanları büyülemektedir.
Mani dini ortaya çıkışı ile yayılması arasında çok kısa bir zaman vardır.Mani çevresini çok çabuk etkileyip onları kendisini desteklemeğe zorunlu bırakıyordu.Bunun önemli nedenlerinden birisi de bulunduğu yörenin mevcut dininin sembollerini aynen kullanması ve kendi dinini de bu dinin biçimlerine çabuk uydurmasıdır.Son yıllarda gerek Çin,gerek Mısır’da olsun bulunan yeni kaynaklar bu dinin ne derece etkili izler bıraktığını göstermektedir

MANİ DİNİNİN ÖZELLİKLERİ
Mani ya da Manikezm’de temel felsefe iyi ile kötü,karanlık ile aydınlık karşı karşıya getirilmiştir.Her karanlığın karşısında mutlak aydınlık vardır.İnsan yaşamının en güzel yönü bu aydınlığı bulmaktır.Işığa ulaşmak hedeftir.Mani öğretisinde ödünsözdür.Zaten o da bütün peygamberler gibi ölümün önünde gitmiştir.Ve her zaman toplumun önünde bir peygamberin ışık olmasını savunmuştur.Bir konuşmasında şöyle haykırmaktan çekinmez”Gerekiyorsa imparatorluğa,gökyüzü yasalarına isyan et,ama kendine,bilgelik ve tanrısallıktan bir parça olan içindeki ışığa sadık ol” Bunu da ışıkla açıklamaktadır.Aydınlık ve karanlık birlikte vardır.Her şey zıddını içinde barındırır.Manicilikte üç an teorisi ana ilkelerden birisidir.Bu ise geçmiş an,bugün ki an, ve gelecek an yani dünyanın sonu.Dünya ise iyilikler ve kötülüklerden meydana gelmiş karışımlardır.İnsan ruhları ışık ve nur parçalarından meydana gelmiştir.Bu ise şeytanlar tarafından et ve kemik zarfları içinde hapsedilmiştir.
Mani dininin temel prensipleri tektir.Başka şey kabul etmez.Bu ise iki zıt kutpun çatışmasıdır.Karanlık-aydınlık,güzel-çirkin,gece- gündüz,ruh-madde vb.Mani’de kötüler ve iyiler mutlak bir arada bulunacak.Tanrı insanı bu ayırımda hep iyiyi bulması için yaratmıştır.Işık ülkesinde bulunan barış büyüklük babasıdır.
Kötü karanlıklardan ışığın kurtarılması için insanların mutlak çalışması gereklidir.İnsan arı gibi çalışır,arı gibi üretirse mutlak ışığa ulaşır.Bu sonuç ahlak kaidelerini ortaya koyar.”cinsi münasebetten kaçınma,canlı öldürmeme ,vaaz,dua,ilahi okuma günah çıkarma,oruç tutma vb,vb.bu şekildeki davranış insanı ışık dünyasıyla birleştirecektir.Bu ise aklın dünyadaki görüntüsü rolündedir” Mani’den önce insanlığa ışık parçalarını gösterenler olmuş Isa,Zerdüşt,Burkan türlü yollardan göstermişler,ancak Mani en büyük ve en doğru yolu gösteren olmuştur.Diye inanır taraftarları.Ancak Mani bu konuda mütevazidir.Kendinden önce gelen din ve peygamberlere son derece saygılıdır.Hz.İsa konusunda şöyle yazacaktır “O’nun çarmıhta acı duya duya can vermesi,madde içerisindeki acı duyan ve vatan özlemiyle yanan ışık parçalarının bir sembolüdür”
Mani dini dünyanın yaratılışını ruhların eseri olarak görür.İnsanın yaratlışını karanlıklar sultanı şeytana bağlamaktadır.Işık tanrısı ise insanın ruhunu aydınlatarak yüreğine fazlaca iyilik yüklemiştir.Mani dinin kuralını şöyle ortaya koymuştur.birincisi Mani dininin koşullarını yerine getiren seçkinler,ikincisi Mani’nin on buyruğunu yerine getirmekle yetinen kimselerdir.Mani dininin yürütücüleri kesinlikle canlı bir yaratığı öldürmekten yasak görmüşlerdir.
Mani dini dünyanın dünyanın yeni ihtiyaçlarını diğer dinlere göre daha kolayca kavrar,hiç kimseden yapmak istediğinden fazlasını istemiyor ve zorlamaya kesinlikle karşıdır.o nedenle bilgili insanı kendisine çektiği gibi cahil ve tembel kimseleri de kolayca etkilemekteydi

YAYILIŞI VE ETKİLERİ
Mani Dini önceleri İran ve Mezoptamya’da yayılmış,Hindistan ve Çine kadar uzanıpAfrika ve batı’da Roma ve Fransa’ya kadar uzanmıştır.Sasaniler ve Uygur Türkleri’nin resmi dini olduktan sonra uzun bir yayılış sonucu büyük bir baskı görüp,çeşitli dinlerle kaynaşıp adından söz ettirmez olmuştur.11.Yüz yıl başlarında Orta Asya’da kendisini gösteren Mani dini Türklet arasında kısa sürede kendisini göstermiştir.Anadolu’ya İslamiyetken önce dönüş yapan Mani dini Türkmen göçleriyle Anadolu içlerinde büyük bir varlık göstermiştir.Alevileri derinden etkileyerek daha çok Haydari,Kalenderi,Cavlaki gibi tarikatları arasında rahat bir tavır gösterirken Bektaşi tarikatı içinde günümüze kadar izlerini kaybetmez.Bu gü Anadolu Aleviliği içerisine Mani dininin etkileri sürmektedir.
Manihaizm dünyada en çok yayılan dinler arasında gösterilebilir.O’nun yayılışıyla ilgili elde fazlaca kaynak vardır.”Manihaizm 111.asrın ortasından başlayarak,Mısır’da hıristian cemaatları arasında ve put-perest felsefe mektepleri mensupları içerisinde ve nihayet Filistin’de ve Roma’da müessir olmağa başladı.1V.asırda bu dalalet her tarafa yayılmış ve yerleşmişti.Şimali Afrika’da 373-382 de hristiyanlığın büyük siması Saint Augustin de bir aralık bu dalalete sapmıştı”

MANİCİLİĞİN DEVLET DİNİ OLUŞU
Mani dönemini hep kaleme almıştır.Ancak Mani’den günümüze ulaşan çok azıdır.En hızlı yayılıp,en çok baskı gören dinlerdendir.Mani’nin kendi yazmalarında dünyanın dört büyük imparatorluk arasında bölündüğünü,bunlardan Romalılar,Sasaniler,Çinliler ve Asurlular olduğunu belirtirken kendi kurduğu dinin bu imparatorluklardan ikisinde önemli olçüde etkili olduğunu ne yazık ki göremez.Ancak bunlardan Sasani İmparatoru Şapur’a Mani ile ilgili verilen bir raporda tanrı buyruğu olarak sunulur ve şunlar yer alır.”Tanrı bildirilerinden dolayı bir çağdan bir çağa,tam tutarlılık içinde ortaya konulmuştur.Bunlar zaman içinde,Hindistan’da Buda adlı bir peygamber,İran’da Zerdüşt ve batıda İsa tarafından tebliğ edilmiştir.Neden sonra tanrısal esin son yıllarda Babil’de değruluk tanrısının habercisi Mani’yi tarafımdan ortaya çıkartmıştır” dinini kabul ettirmede geç kalmaz.Şahpur’un desteklediği Mani Hindistan ve Çin içlerine kadar etkili olmada geç kalmaz.Ne yazık ki Şapur’un iki oğlu arasında küçük oğul Hürmüz ile büyük oğul Behrem arasındaki ikdidar çekişmesi ne yazı ki Behrem’den yana dönmesi Mani için kötü sonu da getirdi.Pers ülkesnde dinini rahatlıkla yayması Behrem’in imparator olmasıyla o acı sonu da getirmede geç kalmadı.Mani derisi yüzülerek öldürüldü.Yıl 276 .Ancak Manici misyonerler onun davasını Çin’e kadar götürdüler.
Çeşitli kaynaklar Maniciliğin Uygurların resmi dini olduklarını yazar.Bu ise ugurların yıkılışına kadar devam etmiştir.Bu konuda Çin kaynakları ve uygur kitabeleri ve tapınakları canlı tanıklık yapmaktadır.”759 tarihinde tahta çıkan bir Uygur hükümdarı Maniheizmi resmi din olarak kabul etmiştir.Daha V11.yüzyılda Çine kadar gelmiş olan bu din mensupları V111.Asırda Çin şehirlerinde hala tesadüf olunuyordu.762 de Çinli bir asinin yardım talebi üzerine T’anğ’şarkı payıtahtını işgal eden Uygur hanı orada bu dinin büyük bir ruhanisine tesadüf etmiş ve onun nüfusu altında Maniheizmi kabul etmiştir.
Bazı kaynaklarda Mani dinini kabul eden hükümdarın adı bilinmez olarak verilirken Abdülkadir İnan,Bu hükümdarın Bökü Han olduğunu yazmaktadır.”Göktürkler’in elinden eğemenliği alan ilk Uygur hakanları(Kül Bilge ve Moyun Çur) şamanist idiler.Uygur hükümdarlarından Bökü Han 763 de Uygurlar arasına Manihaizm mezhebini soktu Uygurlardan önce Çin içlerinde yaygınlaşan Mani dini Ötüken’de Uygur Hanı Bügü’nün Çinde yapılan bir savaşta zaferle çıkması ve kendisini etkileyen Mani misyoneriyle birlikte bütün din önderlerini Çin’den istemesiyle bu din resmen Uygurlarca kabul edilmiş oluyordu.”762’nin sonunda Mani rahipleri Ötüken’e gelirler.Kağan Mani dinini resmen devlet dini olarak kabul eder.Fakat Mani dininin bu kabülüne kağanın vekillerinden Bağa Tarkan karşı koyar.(Uygur harfleriyle yazılmış Eski Türkçe bir metin bu olayı anlatmaktadır) Uygur hakanının Büğü Kağan olduğu bazi eserlerde de açıkça belirtilmektedir.Daha 7.yüzyılda Çin’in doğu Türkistan’ı zptedmesi üzerine kervan yollarının yeniden açılmasıyle birliktemaniciliğin doğuya doğru yayılması başlamıştı.694 de manici misyonerler Çin sarayına ulaşt ve 732 de çıkartılan fermanla Çin’de bu dine ibadet özgürlüğü tanındı.Uygur Türkleri8.yüzyılda Doğu Türkistan’ı fethedince,Türk önderlerinden biri(büyük olasalıkla Büğü Kağan) Maniciliği benimsedi ve 840 da Uygur krallığı yıkılıncaya değin manicilik devletin resmi dini oldu
Uygurlar hakanın buyruğuyla mani dinini kabüllemelerine karşın ,bu dinin kökleşmesi zaman almıştır.Hatta Uygurlar Mani diniyle birlikte kendi din anlayışlarını da terk etmemişlerdir.”Bu dik kuzeyden gelen Uygurlar arasında ancak 840 dan sonra,yani Uygurların Doğu Türkistan’a gelip yerleşmelerinden sonra kökleşmiş olacaktır.Bununla beraber Uygur ülkesinde manihaizm,hristiyanlık ve budizm ile yan yana şamanizm de yaşıyordu” Dönemine ilişkin eski Türkçe metinlerde Uygurların maniciliği ve Büğü Kağan’ın bu konuda halkına anlattıkları ve mani dinini nasıl özümsediği ve hatta kendisinin bu güne kadar halka eziyet ettiği ve bu dile tanışmasının ardından bu günahlarını sıyırıp atacağını bizzat kendi ağzından anlatmaktadır

MANİCİLİĞİN ANADOLU ALEVİLERİNDEKİ İZLERİ VE BUGÜNKİ ETKİSİ
Dünyanın dört bir yanına yayılan mani dini kadar kovuşturma ve baskı gören başka bir din yoktur.İsa’nın dininin ilk yıllarında da hristiyanlık baskı ve zulüm görmüştür ancak Manicilik kadar görme olanağı olmamıştır.Çünki yeryüzüne bu kadar hızlı yayılıp kuralları çeşitli dinlere karışıp kendi varlığının olmadığı ender dinlerden birisidir.
Manicilik islam öncesi Türklerle buluşmuş onların bazı topluluklarını etkilemiştir.Ancak Türkler’in müslümanlaşmasıyla da büyük kovuşturmalara uğramadan da geri kalmamıştır.Türk toplumlar arasında etkilerinin olması onların zaman içerisinde bazı isimlendirmelerle kamuflaj yaptıkları da bir gerçektir.Bazı Türk toplulukları kendilerini “gerçek müslüman biziz,gerçek kuran bizde var,kuranın özü içe yöneliktir” gibi örtünmelerle bu gerçeği yaşatmışlardır.Oysa özünde islam öğelerinden çok başka öğeler taşırken zorunlu olarak bu gereksinimi duymuşlardır.Kendilerine “batini” denilmesinin nedeni de budur. Bugün için Anadolu Alevilerinde yaşayan birçok manicilik etkileri vardır.Anadolu’ya bu etkiler 12 ve 13. yüz yıllarında girmiştir.Çeşitli derviş göçleri içinde bu öğeleri taşıyan guruplar vardır ki,Kalenderiler,Haydariler,Işıklar,Cavlakiler,Yeseviler,Vefailerdir.Bu guruplar süreç içerisinde Bektaşilik ve Alevilikle kaynaşıp kendi adlarını bu anlamda ortadan kaldıracaklardır.
Ahmet Yaşar Ocak’ın şu görüşleri bu etkilerin uzun zamanlı varlığını göstermeye yetmektedir.”Budist,Zerdüşt ve Maniheist rahiplerin müslüman sufi çevrelere yabancı olmamaları,hatta onların hayat ve düşünce tarzlarının bazı çevreler tarafından ilgiyle karşılanması sonucu,İslam dünyasının o zamanki siyasi ve içtimai karışıklıklar içindeki durumunun da katkısıyla,zamanla bir taklit isteğinin uyanması,bize öyle kolayca reddedilecek bir varsayım gibi gelmiyor.1X ve X.yüzyıllarda İran ve Asya içlerine uzanan geniş bir shada,içinde yaşadıkları siyasi otoritenin ve toplumun sıkıntılarından kaçmak isteyen bazı sufilerin,bu zümrelerinkine benzer,dünyayı umursamayan,fakr ve tecerrüdü savunan protestocu bir mistik felsefeyi benimeleri çok mümkündü;büyük bir ihtimalle de böyle olmalıdır.İşte meselenin bu safhasında işin içine Melamet-Kalenderilik ilişkisi girmektedir ki,Kalenderiliğin mistik temellerinden birisi de budur.” İşte bu Kalenderilik ki Anadolu Aleviliğinin temellerinden bir tanesidir.Yine önemli araştırmacılardan İrene Melikof da bu konudaki görüşlerine şunları ekliyor “Aleviler ve Bektaşiler saran çevreye uyarak,yerli gelenek ve törenlerini benimseyebilmelerinde öncelikle manicilik etkili olmuştur” Maniciliğin Anadolu Aleviliğinde ismi yoktur,Aleviler Mani ve Maicilik konusunu da bilmezler.Ancak isimsiz bu öğeler bu toplum içerisinde derinden derine yaşamaktadır.Anadolu Aleviliğinde islamda olmayan bir çok öğe yaşamaktadır.Bunlar Anadolu Alevilerinin tarihsel süreçte çeşitli din ve uygarlıklardan etkilendikleri kesindir.
“Manicilik genelde Anadolu batiniliğini,özelde Anadolu Aleviliğini derinden etkiledi.Alevi gelenek göreneklerinin;bunlar üzerine yapılan Alevi ahlak ilkelerinin başat kaynağı oldu.Bu kaynaktan belenerek Aleviler;”ağız-el-gönül” üçlemesini “el-dil-bel” temizliğini belirten üçlemeye evrilterek;yine Manicilikte öne çıkartılan sevgiyi,hem inanç alanında Tanrı’ya ulaşmanın,hem düşünce alanında kardeşliğin,uzlaşmanın,barışın,eşitliğin kaynağı durumundaki “aşk”a dönüştürerek,toplumsal ölçekte etik bir felsefeyi Anadolu toprağında yaşama geçirdiler”
Gerçekten de Anadolu Aleviliğinde temel kuralların başında gelen “eline-diline-beline” önemli bir yer tutmaktadır.Yine kadınlı erkekle Ayın-i cemlerin Anadolu’ya taşınmasında maniciliğin etkileri olmuştur. Mani misyonerleri her zaman bir lokma bir hırka anlayışında dolaşarak dinlerini yaymaktaydılar.Bizde Anadolu Aleviliğinin temelini oluşturan Kalenderiler de aynı amaç ve kılıkta dolaşan dervişlerdi.Mani din adamları evlenmekten kaçınırlar,Anadolu Alevi-Bektaşiliğindeki mücerretlik buradan gelmektedir.Mani din adamlarında şehvet duygusuna kapılma yoktur.Ağızlarından incitici bir söz çıkmaz.Bizi Anadolu Bektaşi geleneğinde bu “fakiré diye açıklanır ki her şeyin doğrusunu yapan,kendisini hiçbir varlık olarak görmeyen bütün dünyalıklardan arınmış,temiz ve pak olmuş,benlik duygusunu yıkmış kimsedir.Ellerine asla haram almazlar.Üretmeden tüketmeye asla izin vermezler.Bizim Bektaşi ocaklarındaki sistem de budur.Manicilikte asla bıyık kesilmez,sakal gerektiğinde uzatılır.Anadolu Aleviliğinde de böyledir.
Manicilikte din adamlığı babadan oğula geçer.Anadolu Aleviliğinde de Dedelik Babadan oğula geçmektedir.Müslümanlıkta din adamlığı babadan oğula geçmez.Bu olay hem eski şamanlıkta hem manicilikte hem de Anadolu Aleviliğinde mevcuttur.
Manicilikten geçtiği kesin olarak bilinen “eline-diline-beline” ilkesi Alevi Bektaşi ahlak kurallarının temelidir. “elini tek,dilini pek,belini bek tut” Bekaşiliğe giriş törenlerinde önemsenir.Ve bu sadece önemsenmekle de kalmaz.Denenir.Bektaşiliğe sülük edec bir kişinin önce dört kapı kırk makam kuralları anımsatılır.Elinden,dilinden,belinden dolayı bir hata yapmaması öncelikle söylenir ve bunun bir yaptırımını da söylenmeden yapılamazdı.Gelme,dönme,gelenin malı,dönenin cani,bu yol öyle çetin bir yoldur ki demirden leblebi yiyemezsin,ateşten gömlek giyemezsin.İşte Mani din adamlarındaki inanç ve kararlılık,Anadolu Alevi Bektaşilerinde de bu şekilde formüle edilmiştir.

“Alevi buyruğu sadece seçilmişlere benimsetilmiş “üç mühürée başvurur.Ancak taliplere de daha yumuşatılarak ağız mühründe her kötü sözü, el mühründe başkasına zarar vermeme,bel mühründe ise her türlü yasak cinsel ilişkiyi cezalandırır.Bu ise Mani öğretisinin Anadolu yansımasıdır.
Makalemizi bir Mani duasıyla noktalamak istiyorum.
Tanrım,bu yiyeceği hazırlamak için,toprağı,bitkileri ve diğer yaratıkları gücendirmek gerekti.Ama bunu yapanların insandaki ışığı beslemekten ve senin sözünü yaşatmaktan başka niyetleri yoktu.