Dedeler, Babalar, Anabacılar, Seyyidler, Ulu Seyyid Ocaklarının Temsilcileri, Hazır Erenler, Canlar, cümlenize saygılar-sevgiler sunuyor aşk ile niyaz ediyorum
Zira üsta? nu??unda buyurupdur ki üsta? nefes, ?ari?at imandır. Pirlik, mürebbilik da?vasın ?ılan candan ol ?adar kemal-i ma?rifetullah gerekdir ki ?alibi zulemat-ı cehliyyeden kemal-i nurlarına irşad ide,(Çünkü Üstad nutkunda şöyle buyurmuştur: Üstad nefestir, tarikat imandır. Pirlik ve mürebbilik iddiasındaki canda öylesine tanrısal bilgi/irfan gerektir ki, talibi bilgisizlik karanlığından olgunluk nurlarına/ışığına kavuştura.,) zira erenler nu??unda buyurupdur ki bir mürebbi ta? ?il ile mürşid ola yoluña, ?a?laya şey?an şerrinden diniñi, imanıñı (Zira erenler nutkunda buyurmuştur ki bir mürebbi/rehber tahsil, yani eğitim-öğretim sayesinde kazandığı bilgi ile yolun aydınlatıcısı olur, (ozaman) dinini ve imanını şeytanın kötülüklerinden koruyabilir) ve meşayi?iñ emridir ki mürebbi oldur ki müşkil ?all ide ve mu?a?ib oldur ki evliyanıñ emriyle yol vara. Bir mürebbi ki müşkil ?all itmez pirlige layı? degül ve bir mu?a?ib ki ?ari?at emriyle yol varmaz, mu?a?iblige layı?olmaz. (ve şeyhler buyurur ki, mürebbi sorunları çözmeli, musahip ise evliyanın(velilerin) emri ile yola varmalıdır. Bir mürebbi müşkül çözemez ise, pir/üstad olmaya, tarikat emriyle yola varmayan musahip de musahipliğe layık değildir.) İmdi cehd idüp göñli gözi ?anedan ocagında olan ?ardaşlar bu ma?alde özin bir pir-i kamile yetürüp ta??il-i ma?rifetullah idüp kemale irişüp mertebe-i cehliyyede ?almayasız. Ed-du?a. (Şimdi ey gönlü ve gözü ehl-i beyt hanedanında olan kardeşler, çabalayın-gayret edin, özünüzü bir pir-i kâmile ulaştırın, maarifetullah bilgisini kazanıp, kemale erin, cahillik mertebesinde kalmayın.
Alevilik de Sünnilik ve Şiilik de İslam dininin birbirinden farklı yorumlarıdır. Ancak Sünnilik-Şiilik aralarındaki bir çok farklılıklarına rağmen İslam dininin biçimsel, zahiri/dışsal kurallara bağlanmış yorumudur. Yani Kur’an ayetlerinin dışsal yorum ve uygulanmaları biçimsel tapınmalara indirgenerek kurallaştırılıp değişmezlik kazandırılmış olmasıdır. Alevilik ise İslam dininin, dolayısıyla dinin kutsal kitabı Kur’an ayetlerinin tevil-mecazi, yani derinliklere inen içsel/ batıni yorumudur. Ama bununla da yetinilmemiş İslam dışındaki başka dinsel ve felsefi inançlardan da bazı ögeler alarak onları sinkretize ederek, yani bağdaştırıp bütünleştirerek kaynağına yabancılaştırmış ve özümsemiştir. Çoğu birbiriyle çelişen 6-7 tanım içinde en olumlusu olmasına rağmen bu tek tanımda takılıp kalırsak herkes kendi tanımının peşinden koşar. Çünkü Alevilik dinsel inanç temelli toplumsal, felsefi ve ahlaksal/etik bir olgudur. Bu demektir ki, bu alanlarda da tanımlar üretilebilir. Hollanda Alevi Vakfının düzenlediği Dedeler Kurultayı’ndan çıkan tanım, eksikleriyle birlikte inançsal bağlamda Anadolu’da yaşayan Aleviliğin tanımıdır. İran’da, Afganistan, Pakistan, Hindistan ve Endenozya-Lombok adasındaki, Yemende’ki, Irak, Suriye-Lübnan’daki hatta Adana ve Hatay’daki yaşayan Alevilik inancını da bu sloganlaştırılan tanımlama kapsamaz. Ama, ‘bizi Anadolu’da yaşayan Alevilik ilgilendirir, onlardan bize ne?’dersek-ki dememek gerekir-, o zaman Aleviliği dar bir bölgeye sıkıştırmış ve evrenselliğine zarar vermiş oluruz.
Bir tanımda uzlaşmakla, Aleviliği bir kalıba sokmak ve o tanımlamanın ötesindeki yaklaşımlara sırt çevirmek, bence Aleviliğin özüne aykırı düşer. Çünkü gerçekte Aleviliğin tanımı, tarihsel konumundan tutunuz, dinsel inanç, toplumsal, siyasal ve felsefi inanç ve düşünce bağlamlarında, hukuksal duruş ve adalet anlayışı içeriğiyle, öyle bir-iki paragrafa değil birkaç sayfaya sığmaz…
Bir panelde söylediğimiz gibi, gerçekte güncel sorunumuz, 14 yüzyıldır süregelmiş Aleviliğin tanımlanması tartışmaları olmamalıydı. İçinde bulunduğumuz sosyo-ekonomik ve siyasal koşullarda bilim ve iletişim çağına uygun olarak inancımızı/Aleviliğimizi nasıl yaşayabileceğimize ve birliğimizi nasıl sağlayacağımıza kafa yormamız gerekiyor. Ancak resmi çevrelerden tutunuz, Diyanetten, İlahiyattan, sözde Marksist ve Milliyetçi çevrelere kadar dayatılan tanımlamalar gösteriyor ki, bu tartışmalar bir süre daha devam edecektir.
Alevilik batıni İslam olarak, Tanrıyı insanda ve insanı Tanrıda görme, yani Tanrı-İnsan Birliği anlayışı ve tapınma ritüelleri bağlamında Sünni-Şii inancına aykırı gerçekliği ve onun dışında olmasıyla kuşkusuz kendine özgüdür. Ama Aleviliği dolaylı ya da dolaysız biçimlerde İslam dinini dışında göstererek, özgün bir inanç söylemi dayatılması tamamıyla yanlıştır, tutar tarafı yoktur. Onun özgünlüğü Batıni İslam oluşundan kaynaklanmakta; yani dogmatik şekilciliği, tarihsel baskıcılığı, bağnazlığı, çağdışılığı ve cihad terörizmiyle İslam olarak tanınan ve tanıtılan Ortodoksizme aykırılığından dolayıdır.
Alevi-Bektaşi toplumu, inancını özgürce ve ayrıntılı uygulamalarıyla yaşamak ve yüzyılların baskılarının ve gizlenmelerinin acısını çıkarmak istiyorsa bu sosyo-psikolojik olgudur, uymak zorunluğu vardır; inancına yeni yakıştırmalarla yaklaşamazsınız. Çünkü bu toplum, üçüncü halife döneminden itibaren Ali ve Ehlibeytin tanrısal öz taşıdığına ve soylarının kutsallığına inanarak, İslam dinini, batıni anlamda algılamış. Tarih boyu İslamı, imparatorluk yönetimlerinin resmi dini olan Ortodoks İslama aykırı ve tam muhalif biçimde yorumlarken, yaşadığı bölgelerdeki çağdaşı ya da eski dinsel ve felsefi inançlardan ögeleri özümseyip zenginleştirdiği kendi farklı İslamını, atalarından-dedelerinden miras almışlardır. Bu koskoca toplumla alay edercesine, siz İslam değilsiniz, İslam dışı ve kendine özgü bir inanca sahipsiniz, üstelik sizin inancınız Alevilik İslamdan önce de vardı nasıl ve hangi bilimsel gerekçelerle diyebiliyorsunuz? Artık bu yanlış ya da kasıtlı çıkışların yarattığı birlik bozucu tartışmalara nokta koymak gerekir. Bunları yazıp çizenleri, ortalığa yayanlara yanlışlarını kabul ettiremezsiniz, ancak onlara gerçekten söyledikleri-yazdıkları doğruymuşçasına inananları kurtarmanın yolu Alevilik inancını, Alevilik ve İslam tarihini doğru anlatmaktır. Bu savları ileri sürenlerin tutundukları gerekçeleri açıklayıp, nasıl tersyüz ederek yorumladıklarını onlara göstermek gerekir.
Gerçeğin demine hüü, mümine ya Ali! Kov-gaybetten koru cümlemizi ya Pir Kur Hüseyin ve Dergahındaki Evliyalar ile Hünklar Bektaş Veli!