Günümüz insanının (en çok da gençliğin) büyük bir sorunudur kimliksizlik. İnsanlar kimliksiz durumdalar. Kimlik derken bir devlete, ulusa, inanca ait kimlikten bahsetmiyoruz. Bu kimlikler mevcut. Kastımız insanın iç dünyasıyla ilgili kimliğidir. İç dünyada kimliğini bulamamış bir insanın dış dünyadaki kimliklerinin bir önemi yok. Aslında bu dış dünya kimliği diye adlandırdığımız ulus, etnik köken, inanç kimliği iç kimlik sorununu çözmede bir yardım. Ama ne acıdır ki; bu dış kimlikler iç kimliği tanımlamada yetersiz kalıyor. Yetersiz ifadesi belki tam kâfi gelmiyor, durumu izah etmeye.
Bir noktada bu dış kimlikler iç kimliğe yardım yerine daha çok zarar veriyor. Bunun sonucu kimliksizliktir. Kimliksizlik ise olumsuz sıfatların hepsidir. Nasıl ki; insanlar günümüzde kimlikleri (dış) ile her türlü bürokratik işlemlerini yapıyorlarsa, iç kimlikleri ile de yaşamlarının mana ve önemini kavrayıp, hayatlarını ona göre idame ediyorlar. Nasıl ki; dış kimliğin kaybı, her türlü modern devletlerde hiç bir şey yapamamaksa, iç kimliğin kaybı da, yaşamda bir şey yapamamaktır.
Şüphesiz bu kimlik yoksunluğunun sebepleri zaman, kişi ve mekâna göre farklılıklar gösteriyordur. Ama genel bir değerlendirme yapmak için bazı genel doğruları dikkate almak durumundayız. Bir kaç soru ile duruma açıklık getirelim... Neden ulusal kimlik, insanın iç kimliğini belirlemede yetersiz kalıyor? Bu soruya iki cevap vermek mümkün. Birincisi; ulusal kimlik bazı insanları yobazlığa sevk ediyor. İnsanı fanatikleştirip onu birey olarak hiçleştiriyor. Ona, "önemli olan ulustur, birey hiçtir" fikrini telkin ediyor. Bu telkini de aşan hatta yer yer eğitim sistemi olarak da dayatılan bir ırkçılıktır. Kendi ulusunu her şeyin üzerinde gören biri yobaz biridir. Oysa hem yobazlığa, hem de yozluğa karşı olmak mecburiyetinde insanlık. İkinci cevapta; yozlukla ilintili ele alınmalı. Birinci cevapta etnik/ulus/devlet kimliğinin insanı yobazlaştırdığını belirttik. Bu etnik/ulus/devlet kimliği iki zıt yaratıyor. Birisi ne kadar fanatik derecede devlet/ulus/etnik kimliğe bağlıysa, aynı toplumda mutlaka başka birileri de o derecede etnik/devlet/ulus kimliğinden nefret ediyor. Bu bir çelişki gibi gözükse de olayın özüne bakıldığında, çelişik bir durum olmadığı görülür.
Anlaşıldığı gibi bu dışsal kimlik iki insan tipi yaratıyor. Biri yobaz, diğeri ise yoz. Her ikisi de tehlikeli, yanlış, saplantılı ve insanlığın geleceği için felâkettir. Tabii ki; bütün toplumlardainsani değerlere bağlı, insanı merkeze koyan, hümanist, barışçıl, doğayla barışık en önemlisi de kendisiyle barışık ve hayatın anlamını idrak etmiş insanlarda var. Ne yazık ki; bunlar çok marjinal düzeyde oldukları için ve genelde kendilerinin en doğru yolda olduklarını sanan yozlar ve yobazlar çoğunlukta olduğu için pek fark edilmiyorlar. Bu tür "Kâmil insan" adaylarının olması tabi ki sevindirici. Ama bunların azınlıkta olmaları ve yozlarla, yobazların çoğunlukta olmaları işin üzücü tarafıdır. Şunu net olarak vurgulamalıyız:Ne yozluk, ne yobazlık! Bununla ilgili günlük hayattan binlerce örnek ile durumu netleştirip, çözüm yolunu ortaya koyabiliriz.
Sebeplerin, sonuçların, olayların gelişim süreçlerini bir bütün olarak görmeliyiz. Bazen birbiriyle bağlantısız olarak gibi görülen olaylar aslında iç içedir. Nasıl ki; dışsal kimlikler iç kimliği etkileyip belirliyorsa, bu iç kimlikte günlük yaşamda takınılan hâl ve hareketleri belirliyor. Nasıl oluyor bu? Dış kimlik iç kimliği belirliyor. Bunun sonucunda kişi ya yozlaşıyor, ya da yobazlaşıyor. Yobazlaşan birisi sadece kendi etnik kökenindeki , kendi ulusundaki, kendi inancındaki doğruları görür. Ona göre diğer ırklar aşağı ırklardır. Kendi ırkı üstün ırktır. Diğer ırklar ona hizmet etmeli. Ya da diğer devletler kendi devleti için bir tehdittir. Dolayısıyla yok edilmeleri gerekir. Ya da sadece kendi inancı doğrudur, diğer inançların hepsi şeytana hizmet ediyor. Yoz ise sadece kendisini düşünür. Onun için hiç kimsenin, hiç bir şeyin bir anlam ve önemi yoktur. Dünyada önemli olan kendi egosunu tatmin etmektir. Yoz kişi duyarsızdır, sevgisizdir, saygısızdır, haindir, her an kötülük yapmaya açıktır. Fırsatları bulduğu anda etikten yoksun olduğu için her türlü ahlâk dışı şeyleri uygular. Duyarsızdır. Doğa, çevre, insanlık, değerler ona çok yabancı kavramlardır. Zaten tarihte onunla başlamıştır ve ölürse tarihte bitmiş olacaktır.Hem yozluk, hem yobazlık el ele vermiş insanlığın acılarına sebebiyet vermekteler. Şimdi soralım: Bizler acaba hangi saftayız??? Kendimizi korkusuzca çözüp; eksiklikler, yetmezlikler, hatalar, yanlışlar varsa, hiç zaman kaybetmeden, hiç bir gerekçenin arkasına saklanmadan çözmeliyiz