Yaşamı konusunda aydınlatıcı bilgiler bulunmamasına karşın Sarı İsmail, Bektaşi ve Alevi yazınında isminden en çok söz ettiren pirlerden birisidir. Anadolu’ya 13. yy.da gelmiş olduğu, Hacı Bektaş’a Karaca Ahnıet’le birlikte geldiği kayıtlarda işlenmiştir. Hacı Bektaşı Veli’nin en yakın çalışma arkadaşlarından birisi olarak bilinir. Hünkar ona en güvendiği işleri vermiştir. Hacı Bektaş Vilayetnamesi Sarı İsmail’i şöyle anlatıyor.
“Birgün Sarı İsmail Hünkar’ın huzuruna gelip el kavuşturdu. Hünkar şöyle dedi. Sarı İsmail, sizin için sucağız ılıttım, lütfedip gelseniz dedi. Hünkar, şimdi onun vakti değil dedi, Konya’ya Mevlana Celalettin ‘in huzuruna git, onlarda bir kitabumz var, onu al gel.”
Kaynaklarda Sarı İsmail ile ilgili detaylı bilgileri bulmak olası değil. Rastlanılan kaynaklar salt Sarı İsmail ismiyle geçer, hizmetlerini ve konumunu belirtir.
Daha evvel Karaca Ahmet’e gelmiş bulunan Sarı İsmail, bir zamanlar Karaca Ahmet’in hizmetinde bulunmuş, birlikte Hacı Bektaş Sultan’a geldiklerinde ise, Hacı Bektaş onu yanında kendi tekkesinde alıkoymuştur. Burada da önemli hizmetlerde bulunmuştur.
Hacı Bektaş Veli hakka yürüdüğünde Sarı İsmail, Hünkar’ın boyruğu üzere Menteş iline gelerek, burada bulunan eski kiliseyi onararak kendi adına bir tekke binası inşa ederek yaşamının sonraki bölümlerini burada geçiriyor.
Yine Sarı İsmail Sultan ile ilgili Vilayetname de kendisiyle ilgili bölümden sürdürelim “Sarı İsmail arkadaşlarıyla gezinirken, çift süren bir çift öküz yanı başında duruyor. Öküz dile gelip, Yirmi yıldır bu kişinin çiftini sürerim, kocadım, güçten kuvvetten düştüm, yarınki gün dilerler ki beni boğazlayalar. Lütfet Allah aşkına beni bunun elinden kurtar, der. Sarı Isnıail öküzü satın alıp azat eder. Bu nedenle çevresi Sarı İsmail’e ‘Öküzü Söyleten Sarı İsmail Padişah’ adını takarlar. “
Sarı İsmail’in hizmetleri ve kişiliğiyle ilgili anlatılan yazılar ve menkıbeler ne yazık.ki, ölüm ve doğum tarihleri konusunda hiç bir bilgi verilmemektedir. Hatta kimin oğlu, nerede doğdu, nereden nasıl geldi diye bir kayıta rastlanılmamaktadır.
HACI BEKTAŞ VİLAYETNAMESİ’NDE SARI İSMAİL
Hünkür’ın hususi hizmeti, Saru İsmail Padişah’a aitti. Hünkar, onu pek çok severdi. Halifelerden hiçbiri, onun mertebesine erişemedi. Hünkar’ın ibrik darı da oydu. Sulucakaraöyük’den bir yere gitmek istese çok defa yanına onu alırdı.
Birgün, acaba Hünkar, bize nereyi yurt verecek, nerde dem-yom oynatacağız fikrine daldı.. Hünkar’a malüm oldu. İsmail’im dedi, ben göçtükten sonra sopanı at, nereye düşerse orası yurdun olsun, yeşil fermanı da yanında götür, sana lazım olur buyurdu. Hünkar’dan sonra seccadeye geçen Habib Emirci’den izin aldı, dergahtan çıkıp sopasını attı.Can gözüyle gördü ki,Menteş ilinde Tavaz’da bir kilisenin kubbesini delip içeri düştü.O sırada meğer bir keşiş kilisede incil okurmuş,sopa kubbeyi delip içeri girince keşişin gözüne bir ejdarha gibi göründü.
Derken Sara İsmail, gide-gide Tavaz’a, o kiliseye vardı, keşişi müslüman etti, kiliseyi yıktı, tekke haline getirdi.
Bundan sonra Sam İsmail, keşişe, ben dedi burda karar edeceğim, seninle komşu olalım. Bu sözü söyleyip silkindi, bir sarı doğan şekline girdi, uçup Tavaz’da bir yere kondu. Boynunda halkası, ayağında çingırağı da vardı. 0 sıralarda şehrin beyi Zpaun (?) isminde bir kafirdi. Adamları, o güzelim sarı doğanı görüp gittiler, beye haber verdiler. Bey, amanın dedi, onu tutmak gerek. Ya Müslüman Padişahından kaçıp gelmiştir, ya da kafir padişahından. İki adam gitsin, biri,Müslümanların giydiği elbiseyi giysin, biri kafirlerin. Müslüman padişahından kaçtıysa Müslümana tutulur, kafir padişahından kaçtıysa kafire tutulur dedi. Öyle yaptılar. 0 iki kişi, doğanın konduğu yere geldiler. Fakat Sarı İsmail, ondan önce adam şekline girmiş, konduğu taşın dibine oturmuştu. Onu görünce vardılar, elini öptüler, koşup beye geldiler, dediler ki: 0 doğan değilmiş, Isa Peygambermiş. Bey, bunu duyunca pek sevindi, sanki aklını kaybetti. Hemen adamlarıyla kalktı, geldi. Gördü ki taşın dibinde sarışın, güzel bir er oturmada. Elini öptü, ayağına yüz sürdü. Sarı İsmail, onları Müslümanlığa davet etti, kabul ettiler.
Sarı İsmail, orda yerleşti. Birçok kişiler, gelip derviş oldular. Bir gün, gezerken bir çiftçiye rastladı. Iki öküzü vardı, çift sürmedeydi. Sari İsmail, gelince öküzlerin biri, dile geldi, erenler şahı Sari İsmail Padişah dedi. Sari İsmail, öküzün yanına geldi, nedir halin diye sordu. Oküz, kocaldım, gücüm-kuvvetim kalmadı, beni boğazlamaya götürecekler, er hak aşkına kurtar beni dedi. Saru İsmail, o öküzü sahibinden satın aldı, azad etti. Bu yüzden o ilde Sari İsmail’in adı, “öküz söyleten” kaldı.
Sari İsmail’den birçok kerametler belirdi. Bir nice zaman orda dem-yom oynattı, sonucu güçtü, yeşil fermanla beraber gömdüler. Dem geçti, devran geçti, Hünkar oğullarından biriyle Sivrihisar’ın gün doğusu tarafından, Seyyid Ahmed oğulları arasında, icazet hususunda bir bahistir geçmeye başladı. Nihayet Hünkar sözünü hatırlayıp Sari İsmail’in mezarın geldiler.Ey Sari İsmail padişah dediler. Sizde emanet olan yeşil ferman bize lazım.Lütfet ver.Hemen mezar yarıldı,yeşil ferman çıktı.Okuyup maksatlarına erdiler.