DEDE VE TALİBİN EL KİTABI

ERKANNAME

KURBAN ERKANI

NİKAH ERKANI

DÜŞKÜNLÜK ERKANI

MÜSAHİPLİK VE ERKANI

MUHARREM AYINDA ERKAN

SÜNNET ERKANI ( KİRVELİK )

TÜRBE ZİYARETİ NASIL YAPILIR

 

 

ÖNSÖZ

 

 

 

 

Dünyada her toplumun/topluluğun bir inancı bulunmakta, bu inançlara uygun olarak da cenaze törenleri yapılmaktadır. Alevi toplulukları da inanç sistemlerine uygun olarak cenaze törenlerini islam alevi inancını kuran-ı-kerim’in  gereklerini yerine getirmektedirler. Bu topluluklarda cenazenin bekletilmeden bir an önce toprağa verilmesi gerektiği düşüncesi yaygın olmasına karşın, cenaze güneşin doğuşundan batışına kadar defnedilebilmektedir. Ancak günümüzde göç olgusu ile birlikte aleviler, kendi inançlarına göre cenaze törenlerini göç etikleri diğer coğrafyalarda aslına uygun gerçekleştirme imkanlarına henüz tam anlamıyla sahip değillerdir. Sunnileşmiş devlet geleneği ancak camilerde bu görevin yerine getirilmesine olanak sağlamaktadır. Bu sebeple aleviler yine kendi imkanlarıyla göç ettikleri yerlerde cem evleri kurarak hem yaşadıkları inancın ne kadar güçlü olduğunu hem de her türlü sunnileşme politikalarına karşın Aleviliğe ne denli bağlı kaldıklarını ıspatlamışlardır. Sünnileştirme yani asimilasyon çabaları olarak algılamaktadır. Bu türden uygulamalerı, kendi inançlarına karşı yapılmış/yapılmakta olan hoşgörüsüzlük ve saygısızlık olarak da kabul eden aleviler “Alevi olarak doğuyoruz, Sünni olarak ölmek istemiyoruz" diyerek şiddetle eleştirmektedirler.

 

ALEVİLİKTE ÖLÜMÜ ANLAMLANDIRMA

Ölümün, Alevilikte başlıca iki yorumu bulunmaktadır. Birincisi “biyolojik ölüm”dür. Biyolojik ölümü, “ölme”, “ölüm”, “kalıbı dinlendirmek” ve “Hakk’a yürümek” gibi terimlerle dile getirmektedirler. Bu terimlerden “kalıbı dinlendirmek” ve “Hakk’a yürümek” ölümün bir son olmadığını yeni bir durumun başlangıcı olduğu inanışından kaynaklanmaktadır. Burada sözü edilen kalıp bedendir ve beden yaşlanmıştır, yorulmuştur ya da hasar görmüştür işlevini yerine getirmeyecek durumdadır. Bu durumda beden (kalıp) terk edilir. Kalıbını terk eden, Tanrıdan gelmiştir, Tanrıya dönecektir. Bu nedenle de, Hakk’a ulaşmak üzere kalıbı terk eder (Hakk’a yürür) denilmektedir. Yani ölüm/ölme, Tanrıya ulaşmak/öze yeniden kavuşmak olarak kabul edilmektedir. 

İkinci ölüm ise, “Nasip (ikrar) törenindeki ölüm”dür. Bu ölüm, Alevilerce “ölmeden önce ölmek” ve “ölmek” terimleri ile ifade edilmektedir. İkrar törenindeki ölmek, iradi bir ölümdür ve bu aşama Alevi eğitiminin belki de en çarpıcı ve en zorlu aşaması olarak kabul edilmektedir. 


 

ALEVİLİKTE ÖLMEK (İKRAR ALMAK) VE İKİNCİ DOĞUM

Aleviler öğreti yolunda, bütün tutkulardan, aşırı isteklerden, dünyaya bağlı geçici dileklerden, eğilmelerden kurtulmaya ve özünü gerçeğe adamaya yani öğretiyi benimseyip yola girmeye -“İkrar (Nasip) Alma”-, “ölmeden önce ölmek” demektedirler. Bu öğreti için, kişinin kendi isteğiyle maddi ve manevi dileklerinden tümden vazgeçmesiyle (yani iradi olarak ölmekle), mana aleminde, ruh bakımından hayat bulacağına inanılmaktadır. Alevilikte benimsenmiş olan Batıni yorumda iradi olarak ölen yani ikrarını alan can, dünyaya yeniden gelmiş gibidir. Yani, insanların yaşamları boyunca yaptıkları pek çok şeye, ölümle karşılaştıklarında pişmanlık duyacak olmaları ve “bir daha dünyaya gelsem böyle yapmazdım” düşüncesine varmaları “ikrar töreni”ile canlara kavratılmaktadır. Böylece insanın son veda anındaki hesaplaşmasını, önceden ikrar töreninde yaşayan Aleviler, kendilerini yeniden doğmuş olarak kabul ederler ve bu olayı da “ikinci doğum” olarak adlandırırlar. Yola girmenin ön koşulu olan “ölmeden önce ölmek” (iradi olarak ölmek), Aşık Veysel tarafından şöyle dile getirilmiştir: 

Topraktandır cümle beden 
Nefsi öldür ölmeden 
Böyle emretmiş yaradan
 

Alevilikte yola giren kişi, kendisini tüm kötülüklerden, istenmeyen davranışlardan arındırmış sayılır. Bundan sonra geride kalan yaşamı boyunca pişmanlık duyacağı şeyleri yapmamaya çalışır yani arındırılmış halde kalabilmek için çaba gösterir. 

ALEVİLİKTE ÖLÜM (HAKK’A YÜRÜMEK / KAVUŞMAK)

Alevilikte biyolojik ölümün “Tanrıya yeniden kavuşmak” olarak kabul görmesinin ana nedeni; nesnelerin, düşüncelerin yoktan var olmayacağına inanılmasıdır. Heterodoks yapıdaki bu öğretiye göre, İnsan-Evren-Tanrı bir bütündür (vahdet-i vücud); bundan dolayı evrendeki nesneler ve düşünceler Tanrının varlığından kaynaklanmakta ve bu durum (ölüm), varlığın (insanın) öze dönüşümü olmaktadır. 

Hakk’a yürüyen “can”ın aslında ölmediğine öze (Tanrıya) geri döndüğü inanışına Alevi-Bektaşi menakıbnamelerinde sıkça rastlanır. “Cenazeye İmam Olmak” biçiminde de ifade edilen bu duruma dayanak olarak şu söylence anlatılmaktadır: “İmam Ali’nin ölmeden önce vasiyeti üzerine, cenazesi evden almak üzere gelen kişiye verilir. İmam Ali’nin cenazesini devenin üzerine yükleyip, oradan uzaklaşan yüzü örtülü yabancıyı

 İmam. Ali’nin oğulları gizlice takip ederler. Bir ara yüzündeki örtünün açılmasıyla, cenazeyi alıp götürenin de İmam.Ali olduğunu görürler”. Yani bu düşünce de ölüm, aslında bir yok oluş değil, bir dönüşümdür. Bu söylence, birçok Alevi-Bektaşi deyişine ve söylencesine de kaynaklık etmektedir. Hatai’nin, bu olayla ilgili dörtlüğü ise şöyledir:

Ali’dir cesetin kendisi yuyan
Yuyup kefeniyle tabuta koyan 
Ali’dir devesin kendisi yeden
Hak ile Hak olan Arslan Ali’dir
 . 

 

Biçimci Tanrı anlayışını, kuralcı Tanrısal düzeni eleştiriye, hırpalamaya yönelik bu şiirlerin felsefesi kaynağı, Batı’dan gelen kamutanrıcılık anlayışının Doğu’dan alınan çilecilik felsefesiyle kaynaştırılmasından doğmuştur. Bu felsefeyi oluşturanlar yalnız Anadolu’da yaşayan Alevilerde değildir. Heterodoks muhalefetin, Anadolu başkaldırısı ile birleşmesinden doğan bu öğretiye göre, kabaca; evren Tanrının gerçek olmayan bir görüntüsüdür. Bu anlayışta, yaratan ve yaratılan diye ayrım sanal bir gerçektir. Var olan yalnızca Tanrıdır. O’nu, canlı ve cansız varlıklardan ayrı saymak, “ikilik” yaratmaktadır. Gerçek bozgunculuk, gerçek nifak da budur. Tek varlık ya da varlığın tekliği (vahdet-i vücut) anlayışına göre, Sünni şeriat kuralları, Kur’an’ı Kerim’in biçimini öne alarak yaratan-yaratılan ikiliğini ortaya çıkarır ve bu durum, Tanrı dışında başka bir varlığı kabul etmek ve de benimsemektir ki, bozgunculuğa ve Tanrıyı yadsımaya uzanır. Gerçek küfür (tanrıtanımazlık) işte bu anlayıştır.

Düşünsel dokusunu “Bâtıni” yorumla oluşturan Alevilik, bu ilkeden yola çıkarak Ortodoks Sünni şeriat kurallarının geçersiz, biçimsel kurallarından oluşan bir anlayış olduğunu ileri sürmektedir. Alevilere göre, önemli olan Tanrı ile bir olunacak veya Tanrıda yok olacak yolu bulmak ve bu yolda ilerlemektir. Kaygusuz Abdal’ın dizilerinde bu açıkça görülmektedir:

Kıldan köprü yaptırmışsın 
Gelsin kullar geçsin diye 
Hele biz şöyle duralım 
Yiğit isen geç a Tanrı
.

 

“Ölüm Aşıkların Bayramıdır.

Onlar O Gün Canlarını

Canan’a Kurban Ederler.”

 

 

                                                                                Selçuk SEVİN Dede

                                                                        Babamansur Kur Hüseyin Dergahı   

                                                                                             Postnişi                                                                                                                          

 

 

                                                                    

 

 

 

 

                                                      

 

 

CENAZE ERKÂNI

 

Ölmek üzere olan bir hastanın yanında bulunanlar hastaya sabırlar dileyerek Allah’a sığınmasını, Allah’tan kendisi hakkında hayırlar dilemesini ve tövbe etmesini telkin ederler (Hastayı incitmeden, gücendirmeden).

Yanında, hastanın duyacağı kadar sesli olarak Kuran okunur. Tövbe istiğfar edilir. Kelime-i şahadet getirilir. Tevhit ve salâvat-ı şerife okunur. (Hastaya, ‘Sen de oku’ denilmez, isterse, hasta kendisi okur.)

Hastanın başında Kuran okuyan kimse, hastanın duyamayacağı şekilde Yavaş sesle “Ya Rabbel Alemin! Bu okuduğum Kur’an hürmetine bu hastaya hayırlı, şifalar ihsan eyle. Eğer ömrü tamam olmuşsa, sana dönüşünü kolaylaştır. Ehlibeyt’in aşkı hürmetine kusurlarını af eyle Yarrabi” diye dua eder.

Ölüm olayının gerçekleşmesi anında hastanın başında feryat edip bağırıp çağırarak ağlanmaz. Sakin ve telaşsız bir şekilde hasta yakınlarına sabır dilenip, metanet telkin edilerek merhum için gereken hizmetler yapılır.

Ölüm anından itibaren yapılacak hizmetler şunlardır:

 

Defin öncesi hizmetler

Çene bağlama, göz kapatma, ayak başparmaklarının bağlanması:

 

1. Nabız kontrol edilir. Öldüğünden emin olunur.

2. Eğer yan üzere yatıyorsa sırtüstü yatırılır. Elleri yanlarına uzatılır (İstenir ve uygun görülürse iç çamaşırları hariç elbisesi soyundurulur).

3. Bir eşarp vb. ile çenesi bağlanır. (Çene altından sarılan eşarp, tepesinden bağlanır. Böylece ağzın açık kalması önlenmiş olur.)

4. Elle hafifçe aşağı doğru sığınarak göz kapakları  kapatılır.

5. Ayakları yan yana getirilir, ufak bir bez parçası ile ayak başparmaklar birbirine bağlanır.

 

Rahat döşeğine alma

 

Cenaze bekleyecekse bir morga kaldırılır. Morg olmayan yerlerde ise bulunduğu mekândan soğuk bir yere, zemine yatırılır veya soğuk bir odaya alınır. (Elbiseleri çıkarılmadı ise burada çıkarılabilir)

Evde veya köyde ise toprak zemin veya beton ıslatılarak serinletilir. Zemin üzerine bir çarşaf vb. serilir ve cenaze onun üzerine konur. Daha sonra mevtanın üzerine yine ince bir örtü örtülür.

Sıcak mevsimlerde ise plastik torbalara buz konur ve buz torbaları mevtanın midesi ve karnı üzerine, örtünün altına konarak mevtanın soğuk kalması sağlanır.

 

(Diğer ayrıntılar uygulamalı verileceğinden yazılmamıştır.)

 

 

 

 

 

 

 

Cenazenin yıkanma/kaldırılma işlemi

 

Cenazeyi kaldıran imam şöyle dua eder. “Allahım, şu fani dünyadan baki dünyaya geçen ve önünü sana çevirmiş er / hatun kişi oğlu veya kızını Allah rızası için bedenini Dünya kirlerinden yıkayıp temizlemeye niyet ettim.”

İmamın dışında ölüyü, kendisini ve en yakını olduğu bilinen kişi yıkar. Erkeği erkek, bayanı gene bir bayan yıkar. Kadın kendi kocasını yıkayabilir. Fakat erkek kendi eşini yıkayamaz. Ancak bir bayanı gerektiğinde eşinin de yıkayabileceğine dair hadisler vardır.

Bluğ çağına ( gençlik yaşına ) henüz gelmemiş kız çocuklarını erkekler, erkek çocuklarını da bayanlar yıkayabilir.

Yıkayıcının yanında 4 adet sünger bezi, 4 çift eldiven bulunur. Su kaynatılarak ılık hale getirilir. Şampuan veya sabun temin edilir ve eldiven takılarak ceset yıkanmaya başlar.

Ceset yıkanmaya Besmele ( Bismillahirrahmanirrahim) okunarak başlanır. Evvela avret yerleri ( cinsel alanlar ) temiz bir şekilde yıkanır.

Mevtayı ( Cesedi) yıkayanın yanında yardımcı bulunur ve birlikte mevtayı oturur duruma getirirler. Ve karnını sıvazlayarak mevtanın karnında bulunan havanın çıkarılmasına çalışılır. Ve avret yerleri son bir kez daha temiz yıkanır.

Yıkayıcı elindeki süngeri bırakarak eldivenini ve süngerini değiştirir. Kullanılmış bir çift eldiven takar. Yeni bir sünger alarak mevtanın başını ve yüzünü tertemiz yıkar. Ağzına, dudaklarına 3 defa su verir. Sonra burnuna 3 sefer su döker. Kulaklarına mes verilir. (Su dökülür.)

Daha sonra vücudun ayak kısmının yıkanmasına başlanır. Önce sağ ayak, sonra sol ayak temiz bir şekilde yıkanır. Her yıkanan ayağa, sonunda üçer defa su dökülür. Sonra önce sağ eli, sonra sol eli dirseğine kadar temiz bir şekilde yıkanır. Her yıkanan yere “ Ya Allah, Ya Muhammed, Ya Ehl-i Beyt “ denilerek 3 defa su dökülür. Mevta sol tarafa çevrilir. Sağ tarafı baştan ayağa kadar 3 defa temiz bir şekilde yıkanır. Sonra mevta sol tarafa döndürülerek aynı işlem sol taraf için yapılır.

Daha sonra Mevta baştan ayağa kadar “ Ya Allah, Ya Muhammed, Ya Ali” denilerek üçer defa daha su dökülür ve böylelikle Mevtanın yıkanma işlemi sona ermiş olur. Bu sayede Mevtaya Boy Abdesti verilmiş olur.

 

 

 

 

KEFENİN BİÇİLMESİ

 

Kefen hiç kullanılmamış temiz bir bezden oluşur. Eskiden Mevtayı yıkamak için kefen bezinden eldiven dikilirdi. Şimdi ise hazır kullanılmamış sünger ve eldivenler vardır ve eski usul uygulamalara gerek kalmamıştır.

Bağlama ipi olarak kefen bezinden 10.cm genişliğinde 150 cm uzunluğunda 3 adet bağ kesilir. Mevta tabuta konulurken kabire indirmek için, biri omuz hizasında, biri bel üzerinde ve biri de ayaklarından bağlanır.

Mevtayı kabire indirdikten sora bağlanan bağlar çözülür.

Yakasız gömlek 2 kat olarak Mevtanın boyun köküden ayaklarına kadar olan uzunlukta kesilir. Ortasında Mevtanın kafası geçebilecek bir delik açılır. Bir katı Mevtanın altına serilir. Mevtanın başı ortada ki deliğe denk getirilerek başından geçirilir. Üst katı da Mevtanın üzerine örtülür ve ilk defa bu yakasız gömlek giydirilir.

Eteklik Mevtanın boyu uzunluğunda bütün gövdeyi saracak şekilde genişçe kesilir. Mevtayı yana çevirerek altına sererek sağından ve solundan tümüyle Mevtaya sarılır. Sargı Mevtanın boyundan yaklaşık 60 cm kadar uzun kesilmelidir.

Uzun kesilmesinin nedeni Mevtanın başucundan düğüm vurulacağı için uzun olması şarttır. Mevta Bayan ise kefen bezinden bir baş, bir de göğüs örtüsü kesilir.

Sonra sargı bezi düğümlenmeden evvel biri başına sarılır, diğeri de göğsünün üstüne atılır. Ondan sonra ayak ile başuçları düğümlenir, bağlar bağlanır ve Mevta tabuta konur. Böylece kefenleme işi tamamlanmış olur.

 

 

 

 

 

 

 

HAKKA YÜRÜYEN KİŞİNİN HELALLIĞI’NIN ALINMASI

Ve CENAZE  NAMAZI

 

Cenaze kefenlendikten sonra Musalla taşı ( üzerine Mevta konulacak taş ) üzerinde Mevta Kıbleye çevrilerek indirilir. Ve imam olan kişi Mevtanın göğüs hizasında ( istikametinde ) durarak kıbleye döner ve orada bulunan cemaatten şu rızalığı ister.

“Ey Ehli Cemaat, Kapı, Komşu ve hısım akraba Merhum (Hasan Efendi veya Hatun Fatma Bacı ) bu fani ( geçici ) dünyadan, Baki ( kalıcı ) dünyayı mekan tutmuştur. Bunun alacaklarına ve vereceklerine Ana, Baba, Eş, Kardeş ve Çocukları kefildirler. Sizlerinde üzeriizde bulunan dünya ve ahrete ait haklarınızı helal edip kendisinden razı mısınız? Diyerek 3 defa sorar

Cemaat genellikle hep bir ağızdan şöyle bir cevap verir.

“Razıyız” veya “Razıyız, Allah da razı olsun” derler.

İmam daha sonra cemaate döner ve şu soruyu sorar

“Ey Ehli cemaat, Kapı, Komşu ve Hıısm akraba Merhum ( Hasan Efendi veya  Hatun Fatma Bacı ) nasıl bilirdiniz,nasıl görürdünüz ?

Diyerek 3 defa sorar.

Cemaat genellikle “iyi bilirdik, iyi görürdük” diye cevap verirler.

Ancak bazı yörelerde, genellikle batı kentlerinde “Allah bilir” diye cevaplayan Alevi toplulukları da vardır.

İş fikrinizi gerçeğe dönüştürün