Peygamber efendimizin mensub olduğu kabîlenin adı. Peygamber efendimizin on birinci babası olan Kureyş`in (Fihr ibni Mâlik`in) çocukları ve torunları.
Allahü teâlâ, İbrâhim aleyhisselâmın oğullarından İsmâil`i seçti. İsmâiloğullarından Kinâneoğullarını seçti. Kinâneoğullarından Kureyş`i seçti. Kureyş`ten Hâşimoğullarını seçti. Hâşimoğullarından Abdülmuttaliboğullarını seçti. Abdülmuttaliboğullarından da beni seçti. (Hadîs-i şerîf-Sahîh-i Müslim)
İsmâil aleyhisselâmın torunlarından olan Adnân`ın oğulları arasında Mudar ve Rebîa meşhûr oldu. Mudar oğullarından; Kinâne, Kureyş, Hevâzin, Sakîf, Temim, Müzeyne kabîleleri meydana geldi. Bunlardan Kureyş, Mekke`de yerleşmekle ayrıca şeref kazandı. (Seyyid Abdülhakîm Arvâsî)
Peygamber efendimizin babası Abdullah, Kureyş kabîlesinin Hâşimoğulları kolundan, annesi Âmine Hâtun ise, Kureyş kabîlesinin Zühreoğulları kolundandır. Yâni baba ve anne tarafından Kureyşîdir. (Zerkânî, Abdülhak-ı Dehlevî)
Arablar arasında cömertlik üstün bir vasıf olarak kabûl edilirdi. Hac mevsiminde Mekke`ye gelen misafirlerin ağırlanması ile Kâbe hizmetlerine önem verilirdi. Özellikle Kureyş kabîlesi bu hizmetlerin kendisine âit olduğunu kabûl eder ve bunu şeref sa yardı. Kureyş kabîlesi bu hizmetleri şerefle ve severek yürütürdü. (Nişâncızâde)
Seyyid Mahmud-i Kebir Gaziantep’in Yavuzeli ilçesinin Kayabaşı Köyü’nde mezarı bulunan Hacı Kureyş’in evlatlarındandır. Miladi 1200 yıllarından önce baba ocağı olan Gaziantep’ten ayrılarak Tunceli’nin Mazgirt ilçesi yakınlarındaki Perisuyu Vadisi’ndeki Çelekeş (Çelekas) köyüne gelir ve oraya yerleşir. Sonra, Perisuyu Vadisi’nde başak bir düzlükte bulunan tarlanın içindeki bir kayayı oyarak bir kişinin kalabileceği ve ibadet yapabileceği bir yer hazırlar. Kışın zemheri ayında buraya giderek 40 gün hiçbir şey yemeden ve içmeden ibadet yapıp çile doldurur. Çelekeş Köyü’ndeki bu mübarek mekan önceleri yöre halkı tarafından ziyaret edilmekteydi. Lâkin, çile mekanının Keban Barajı’nın yapılmasının akabinde baraj gölünün içinde kalmasıyla mekanın taşları yöre halkı tarafından baraj sularının ulaşamayacağı yüksek bir tepeye yerleştirilmiştir. Günümüzde bu taşlar yöre halkı tarafından ziyaret edilmektedir.
Seyyid Mahmud-i Kebir, gösterdiği kerametleri sayesinde yöre halkı tarafından çok sayılıp sevilir. Bunun içindir ki kendisine babasının adı olan “Kureyş Baba” lakabıyla anılır. Tunceli, Erzincan, Erzurum, Elazığ, Muş, Bingöl, Gaziantep, Adıyaman, Balıkesir, Konya … şehirleri ve yurdun geri kalan kesimlerinde Seyyid Mahmud-i Kebir’in torunları babasının adı olan Kureyşanlılar olarak anılırlar.
Seyyid Mahmud-i Kebir’in Alaattin Keykubat ile Tanışması
Anadolu Selçuklu Devleti’nin sultanı Alaattin Keykubat, Hicri 641- Miladi 1225 yılında başkent Konya’dan ayrılarak kışı geçirmek için geçmişte Elazığ-Palu’ya, şimdi ise Tunceli-Mazgirt’e bağlı olan Bağın Kalesi’ne gider. O dönemde Bağın çok güzel bir yerleşim yeridir (Bu bilgiyi Evliya Çelebi’nin “Seyahatname” adlı eserinden öğreniyoruz.). Sultan Alaattin halktan yöre ile ilgili bilgi alırken kendisine Perisuyu Vadisi’ndeki Çelekeş köyünde çok keramet sahibi bir erin olduğu söylenir. Sultan bu eri görmek ister. Sultanın korumaları Seyyid Mahmud-i Kebir’i almak için Çelekeş köyüne giderler ve onu Sultan Alaattin’in huzuruna davet ederler. Seyyid Mahmud-i Kebir sultanın yanına gitmeyeceğini söyler. Ancak, zemheri ayında her yer buzlarla kaplı olduğu halde mübarek keramet göstererek elini buz tutan Perisuyu’na koyarak yeni yeşermiş domates, biber, salatalık, kavun, karpuz gibi taze sebze ve meyveleri dallarıyla birlikte korumalara verip sultana gönderir. Bu olay 3 defa tekrar eder. Dördüncü seferde korumalar zor kullanarak Seyyid Mahmud-i Kebir’i sultanın huzuruna götürürler. Alaattin Keykubat huzuruna getirilen Seyyid Mahmud-i Kebir’e “Sen büyücüymüşsün ve büyü yapıyormuşsun!” der. Seyyid Mahmud-i Kebir “Haşa, ben büyücü filan değilim. Ben seyid-i saadet evlad-ı resulüm ve Ehlibeyt soyundanım. Neslimizde büyücü yoktur.” der. Bu konuşmalardan sonra sultan Alaattin Keykubat “Madem sen Ehlibeyt soyundanım diyorsun, bunu ispatla.” der. Sonrasında ekteki soy seceresinde adı geçen meşhur ateş olayına binaen kerametin ispatlanması için Seyyid Mahmud-i Kebir fırına girer ve olaya tanıklık etmesi için de sultanın terzisi (çuhadarı) Mehmet’i yanında götürür. Saatler sonra ateş söner. Seyyid Mahmud-i Kebir saçı sakalı buz tutmuş ve bembeyaz olarak ateşten çıkar. Keramete tanıklık eden halk Seyyid Mahmud-i Kebir’e “Derviş Beyaz” lakabı takar. Terzi Mehmet de üstü başı ateş külü rengine bürünmüş olarak fırından çıkar ve yine halk ona “Derviş Gevr” lakabını takar. Gevr kelimesi Zazaca ve Kürtçe’ de gri toprak rengi anlamına gelir (Şimdi ilk yazımda belirttiğim üzere Derviş Gevr aşiretinden gelen kişilerin hem soyadlarını değiştirerek “Beyazyıldırım” hem de ocaklarının adını değiştirerek “Derviş Beyaz” yapmalarını anlayabiliyor musunuz?). Terzi Mehmet bu kerametten sonra sultan Alaattin’den affını isteyerek Seyyid Mahmud-i Kebir’in yanında kalır.
Bütün bu olaylar sonucunda sultan Alaattin, Seyyid Mahmud-i Kebir’in Hacı Kureyş’in oğlu olduğunu, Ehlibeyt neslinden geldiğini kabul eder ve Hısnımansur’a (Adıyaman ve Gaziantep yöresinin eski adıdır. Bilindiği üzere Hacı Kureyş o bölgede yaşamıştır.) istinaden secereyi tuğralar. Seyyid Mahmud-i Kebir’in yöredeki 12 aşiret arasında serbestçe dolaşabilmesi için bölgede bulunan Miri Miraya ve mirlivaya emir verir (Biz de bu olayda Miri Mira’nın devreye girmesinden dolayı Hısnımansur’a istinaden imzalanan secerenin ceylan derisine yazılı orijinal secere olduğunu anlıyoruz. Çünkü “miri” kelimesi devlet hazinesi anlamına gelmektedir. Bu da asıl secerenin devlet hazinesinde yer aldığını işaret ediyor. Bu kanıt bize Varto’daki secerenin de Hicri 150 senesinde imzalanan Ehlibeyt soyseceresi olduğunu gösteriyor. Bu secerenin Derviş Gevr ocağının eline nasıl geçtiği diğer yazımda ayrıntılı olarak anlatılıyor.)
Seyyid Mahmud-i Kebir, bu kerametten sonra sultan Alaattin’in de desteğini alarak Tunceli’nin Nazımiye ilçesinin Çamurek köyüne bağlı Zargovit Dağı’nın eteğinde çocuklarıyla birlikte bir köm yaparak mesken tutar ve hayvanlarını otlatır. Günümüzde dahi o kömün adı Seyyid Mahmud-i Kebir’in babasının adı olan Kureyş Kömü (Gomé Kureyşi) olarak anılmaktadır.
Seyyid Mahmud-i Kebir’in Evlatları ve Kendisinin Tunceli’den Ayrılışı
Seyyid Mahmud-i Kebir’in 2 oğlu vardır. Birisi Şah Haydar, diğeri Seyid İbrahim’dir. İkisi de babaları keramet sahibidirler. Size Şah Haydar’ın kerametini anlatayım.
Şah Haydar, Zargovit Dağı’nda keçi otlatırken babası Seyyid Mahmud-i Kebir’in kendisini ziyarete gittiğinden habersizdir, arkası babasına dönüktür. Mevsim ise kıştır. O esnada keçilerden bir tanesi Seyyid Mahmud-i Kebir’i görür ve hapşırır. Şah Haydar da o esnada boş bulunarak dedesinin adı olan “Kureyş-i guru mu gördün?” der ve dönüp arkasına baktığında babası Seyyid Mahmud-i Kebir’i görür. Bu sözü atasına karşı saygısızlık olarak nitelendiren Şah Haydar, utancından Zargovit Dağı’nın zirvesine doğru çekilip gider. Keçiler de ardı sıra takip ederler. Bu kış günü Seyyid Mahmud-i Kebir köye döner, Şah Haydar ise köye dönmez. Seyyid Mahmud-i Kebir’in baba yüreği dayanmaz ve ertesi gün bir komşusunu Şah Haydar’ın durumunu öğrenmesi,onu köye getirmesi için dağa yollar. Adam dağa çıkar, zirvede Şah Haydar’ı görür. Babasının, oğlunun köye dönmesi isteğini bildirir. Şah Haydar köye dönemeyeceğini ve keyfinin de “düzgün” olduğunu söyler. Şah Haydar’ın bu dağda sır olduğu rivayet edilir. Bu dağa da “Düzgün Baba” dağı adı verilir. Bu dağ, her yıl yurdun dört bir yanından onbinlerce kişi tarafından ziyaret edilir ve kurbanlar kesilir.
Seyyid Mahmud-i Kebir’in diğer oğlu İbrahim ise kendi halinde keramet sahibi bir er olarak yaşar.
Düzgün Baba’nın sır olmasından sonra babası Seyyid Mahmud-i Kebir bu acıya dayanamaz ve ailesine yanına alarak Kureyş Kömü’nden ayrılır. Seyyid Mahmud-i Kebir, arkasında kendisine ait bir eldiven ve bir tane de mendil bırakır (Günümüzde Kureyş Kömü’nde çok güzel bir cemevi yapılmıştır ve bu emanetler o cemevindedir. Şifa niyetiyle bu emanetler günümüzde de ziyaret edilmektedir.) Tunceli’nin Nazımiye ilçesinin Zeve köyüne yerleşir. Bir süre ailesiyle bu köyde yaşar. Daha sonra Alaattin Keykubat’ın bağın kalesindeki saygısından dolayı iade-i ziyarette bulunmak için ailesinin Zeve’de bırakarak çevresindeki dervişlerle birlikte Konya’ya hareket eder. Bu yolculuk esnasında Kırşehir’e varır. Kırşehir’de Aşıkpaşa Camisi’nin hocası Nasrettin Hoca ile tanışır ve hocanın misafiri olur. Bir süre sonra Konya’ya gitmek için Nasrettin Hoca ve beraberinde getirdiği 300 kadar dervişle Kırşehir’den ayrılır. Hacıbektaş ilçesine doğru yol alır. Yıl Miladi 1235’tir. Yolculuk esnasında aslana biner ve kamçısı zehirli yılandır. Araştırmacı yazar Esat Korkmaz’ın “Hacı Bektaş-ı Veli’nin Vilayetnamesi” adlı kitabının 96. sayfasında bu ziyaret anlatılmaktadır
Seyyid Mahmud-i Kebir’in Hünkar Hacı Bektaş-i Veli’yi Ziyareti
300 kadar erle Hacıbektaş’a yol alan Seyyid Mahmud-i Kebir’in kafilesini görenler bu durumu Hünkâr’a bildirirler. Bunu duyan Hünkâr Hacı Bektaş-i Veli, Seyyid Mahmud-i Kebir’i karşılamak için bir kayaya biner ve kaya Allah’ın emriyle kuş gibi uçar. Bu iki er, Kaypakkaya tabir edilen yerde buluşurlar. Seyyid Mahmud-i Kebir, Hünkâr’ın kayayı yürüttüğünü görünce aslandan iner, zehirli yılanı serbest bırakır, düğmelerini ilikler ve Hünkâr’a karşı nezaketsizlik ettiğini düşünerek elini öper. Çünkü Hünkâr cansız kayayı harekete geçirmiştir (Bu arada iki er de 7. İmam Musa-i Kazım’ın soyundandırlar ve akrabadırlar.). İlçe dışında Kaypakkaya denilen bu mevkide Hünkâr ve Seyyid Mahmut Hazretleri 300 kadar dervişle birlikte 7 gün 7 gece muhabbet ederler. Ayrılma vakti gelir ve vedalaşırlar. Bu vedalaşmadan sonra Hünkâr, Seyyid Mahmud-i Kebir için şöyle buyurur: “HAYRAN OLDUM BU ERE!”. Bu ziyaretten sonra Seyyid Mahmud-i Kebir’in adı “Seyyid Mahmud-i Hayrani” olarak anılır.
Seyyid Mahmud-i Hayrani Konya’da dostu sultan Alaattin Keykubat’ı ziyaret eder ve Akşehir’e yerleşir. Akşehir’de keramet ve erdemleriyle insanların gönlünde taht kurar. Nasrettin Hoca buna örnektir.
Seyyid Mahmud-i Hayrani, Mevlana ile de tanışır ve kendisinden çok etkilenir.
Akşehir’e yerleşen Seyyid Mahmud-i Hayrani bir daha Tunceli’deki Zeve köyüne dönmez. Türbesi Akşehir’de Hayrani mahallesindedir. Vakıf olan bu türbe, külliyedeki taşınmaz mallar ve tarihi eserler 1924’te çıkarılan “Tekke ve Zaviyelerin Kapatılması Kanunu” ile yok edilmiştir.
Seyyid Mahmud-i Hayrani’nin külliyesinde yapılan bir restorasyon çalışmasında binanın güneyindeki kemerin ayağında orijinal sıva üstüne kamış kalem ve siyah mürekkeple yazılmış 6 satır halindeki yazılardan birinde “DERVİŞ HAYRANİ BİN İBRAHİM DUA GÜFT İ REF” yazılıdır. Anlamı “Derviş Hayrani’nin oğlu İbrahim dua etti ve gitti” dir. Bu satırlardan da anlaşılıyor ki Seyyid Mahmud-i Hayrani’nin oğlu Akşehir’e gelir, babasının mezarını ziyaret eder ve tekrar köyüne döner.
Tunceli’nin Nazımiye ilçesi, Zeve köyünde ikamet eden Seyyid Mahmud-i Hayrani’nin oğlu Seyid İbrahim’in bir oğlu olur ve ismine Seyid Mahmut koyar. Mahmut evlenir ve genç yaşta babası Seyid İbrahim’i kaybeder. Seyid Mahmut’un tek oğlu olur. Onun adını İbrahim koyar. Seyyid Mahmud-i Hayrani’nin çocuklarının tamamı tek erkek çocuklu olur. Çocukların adlarını da dedelerinin adları olan Seyid Mahmut ve Seyid İbrahim koyarlar. Seyyid Mahmud-i Hayrani’nin torunları hep genç yaşlarda babalarını kaybederler ve durum 5-6 kuşak devam eder.
Bu vefatlar esnasında cenazelerin defni farklı bir keramete ve tecelliye söz konusu olur. Ölen Hacı Kureyş evlatlarının cenazeleri yöre halkı tarafından yıkanır, kefenlenir, cenaze namazları kılınır ve cenazeler köyün içindeki “Kavağa Dezevana” adlı kavak ağacının altına bırakılır. Bu esnada 2 beyaz kurt cenazeleri alır götürürler. Nereye gittikleri bilinmez. 5-6 kuşak bu durum da devam eder. Bu olaya talipler çok üzülürler. Kureyş Baba neslinin tükeneceğinden endişe duyarlar. Ta ki Kureyş evladının bir lolanlı kızla evlenişine kadar. Yörede yaşayan aşiretlerin ileri gelenleri kendi aralarında toplanarak çözüm üretmeye çalışırlar. Amaç Kureyş Baba nesli evlatlarının çoğalmasını ve kendi köylerinde bir mezarlarının bulunmasını arzularlar. Çözüm olarak Hacı Kureyş’in evlatlarının yöre halkından bir kızla evlenmesini isterler, belki nesil çoğalır diye ve düşündüklerini de uygulamaya koyarlar.
Hacı Kureyş Evladının Gal Meme Sır-i’ nin Kızı ile Evliliği
Hacı Kureyş Evladı’nın evliliği için Nazımiye yakınında Galmem köyünde yaşayan Lolan Aşireti’nden Gal Meme Sır-i adında bir zatın kızı uygun bulunur ve bu evlilik gerçekleştirilir. Gal Meme Sır-i’nin kızından 2 erkek evlat dünyaya gelir. 1.si Seyyid Mahmut (Derviş Mahmut), 2.si Mevali’dir. Seyyid Mahmut’un da 6 tane erkek çocuğu oluyor:
1) Seyid Ali
2) Seyid Kali
3) Seyid Hüseyin
4) Seyid Gülabi
5) Seyid Ahmet
6) Seyid Kudan
Mevali’nin de 2 çocuğu oluyor: Seyid Hasan ve Seyid İsmail.
Bu evlilikten sonra Kavağa Dezevana ağacının altına bırakılan cenazelerin kurtlar tarafından götürülmediği görülüyor ve cenazeler halk tarafından toprağa veriliyor.
Yukarıda adları yazılı bu Hacı Kureyş evlatları, Kureyş Baba’nın oğlu Seyyid Mahmud-i Kebir’in nam-ı diğer Seyyid Mahmud-i Hayrani’nin soyundan olup öncelikli olarak Tunceli, Erzincan, Elazığ, Bingöl, Muş, Adıyaman olmak üzere Anadolu çeşitli yerlerine göç ederek “Kureyşanlılar” olarak anılmaktadırlar. Bu sıfat, yörede yaşayan 12 aşiretin ileri gelenleri 1225 tarihinden itibaren kullanılmıştır.