Türkiye nüfusu en son 22.10.2002 tarihinde yapılan sayım sonucuna göre yaklaşık 70 milyondur. Bu nüfusunda % 98 inin yani 68 milyonunun Müslüman olduğuna vurgu yapan çevrelerin yanında, değişik kaynaklarca 1/3 nün yani 22 milyonunun Alevi diğerler ininde değişik mezheplere mensup olduğunu iddia eden çevrelerden başka, bazıları ise kamuoyun da Alevilik İslam İçinde mi, yoksa dışında mı? Şeklinde tartışma yaratıp, Alevilik sanki yeni ortaya çıkıyor gibi, bir başka anlayış içine çekilmeye çalışılmaktadır. Alevilik; İslam’ın içinde denilse Sünni gibi algılanmakta, Sünni gibi yaşanılması ve ibadet edilmesi istenilmektedir. Diyanetin vermiş olduğu hizmetler senin içinde veriliyor.
Gel buraya Sünniler gibi yaşa bu hizmetlerden sen de yararlan denilip, yok sayılmak istenilmektedir. İslam’ın dışı denilse, o zaman ayrı bir din gibi kabul edilip, bu dinin Peygamberi, Kitabı aranmakta, tabiî ki karşıya yine aynı kitap ve aynı Peygamber çıkmaktadır. Oysa Alevi İslam anlayışı, bize takdim edilen ve tanıtılan bu İslam’ın ne içindedir, ne dışında, benzeştiği tarafı vardır, ayrıştığı tarafı vardır. Alevilik asıl İslam’ın kendisidir, özüdür. Çünkü Kitabı Kuranı Kerim, Peygamberi Hz. Muhammet Mustafa ve onun soyundan gelen on iki İmamla, on dört masum pakla, on yedi kemerbest ve kırklar sevgisiyle eli, beli ve dili ile İslam’ın özüdür, içinde şiddet, cebir, kin, nefret taşımaz. Peygamberin vasiyeti ve emaneti olan Kuranı Kerim ve Ehlibeytine sıkı sıkıya sonsuz bağlılıkları vardır. Diğer taraftan Emevilerce, Peygamber Hz. Muhammet Mustafa’nın vefatında bile daha cenazesi defnedilmemiş ortadayken, taht kavgası başlatılmış, vasiyetine uyulmamış, halifelik çeşitli entrikalarla Hz. Aliye değil, Ebu Bekire verilmiştir. Daha sonrada bu iki emanetin yok edilmesi için Ehlibeyt, başta Hz. Ali olmak üzere şehit edilip, katledilerek ortadan kaldırılmak için tüm gücüyle uğraşılmıştır. Diğer taraftan Kuranı Kerim ayetleri Emevi anlayışına uydurulmak istenilmiş ve her ikisi üzerinde de kısmen başarılıda olunmuştur. Bu gün Türkiye deki Sünni anlayışı tam anlamıyla Emevi anlayışı gibi değilse de hala Aleviliği İslam’ın içinde görmeyip, başka bir dinmiş gibi takdim edip, gerekli olumlu yaklaşımı göstermeyip, bu güne gelinceye kadar bazı zamanlarda fanatiklerce katledilerek, yok edilip, sindirilmeye çalışılmıştır. Bunu yapanlarda İdareden, hak ettiği cezayı görmemiştir. Oysa Anadolu’daki Alevi İslam anlayışı, Allah- Muhammet- Ali Yolundaki anlayıştır. Farklılık budur. Osmanlı İmparatorluğunca bile Erdebil, Hacıbektaş ve Antalya Şah Kulu Dergâhlarına destek verildiği, tarihsel bir gerçek olduğu halde,Allah- Muhammet-Ali yolunda ibadet eden bu İslam’ın özünü yaşamak ve yaşatmak isteyen 72 Millete bir nazarla bakan,1948 yılında İnsan Hakları Evrensel Beyannamesinde temel felsefe olarak alınan, çağdaş Cumhuriyetin çimentosu kabul edilen Alevi İslam anlayışına neden hizmet verilmez, Türkiye Cumhuriyeti Genel bütçesinden yani Diyanet İşleri Başkanlığı bütçe uygulamalarından ödenek aktarımı yapılmaz. Cem evleri için yer tahsis edilmez. Peki sormak gerekmez mi Ülkemizin % 98 i Müslüman’ı hani nerede?
Kaldı ki ;
T.C.Anayasanın; Madde 10- “Herkes, dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasi düşünce, felsefi inanç, din, mezhep ve benzeri sebeplerle ayırım gözetilmeksizin kanun önünde eşittir. Hiç bir kişiye, aileye, zümreye veya sınıfa imtiyaz tanınamaz. Devlet organları ve idare makamları bütün işlemlerinde kanun önünde eşitlik ilkesine uygun olarak hareket etmek zorundadırlar.” Denilmektedir.
Ayrıca; T.C.kuruluşunda, ulu önder Mustafa Kemal ATATÜRK’ÜN dediği gibi dini, politikanın dışında tutarak, cehlin elinden alıp, ehlin eline vermek gerekir, anlayışıyla 1924 yılında Diyanet İşleri Başkanlığı kurulmuştur.
Madde 136 – “Genel idare içinde yer alan Diyanet İşleri Başkanlığı, lâiklik ilkesi doğrultusunda, bütün siyasi görüş ve düşünüşlerin dışında kalarak ve milletçe dayanışma ve bütünleşmeyi amaç edinerek, özel kanununda gösterilen görevleri yerine getirir”
Denilmiş olmasına rağmen genel giderler için tüm yurttaşlardan alınan vergilerden oluşturulan bütçede, uygulama zaman içinde Türkiye de yalnız Sünniler yaşarmış gibi 68 milyon Müslüman nüfusun 22 milyonu yok sayılarak Diyanet İşleri tek bir anlayışa dönüştürülerek yapılandırılmıştır.
Sünniler için Cami yaptırılmakta, personel kadroları ihdas edilmekte, tüm hizmetler ve giderler Genel Bütçeden harcanmakta, hatta bu konuda kurulan Dernek, Vakıf, Birlik, Kurum, Kuruluş, Sandık Ve Benzeri Teşekküllere Genel Yönetim Kapsamındaki Kamu İdarelerinin Bütçelerinden Yardım Yapılması Hakkında Yönetmelik düzenlenerek (Yayımlandığı R.Gazetenin Tarihi: 17.07.2006 No:26231)
Devlet Bütçesinden desteklenmektedir. Diğer taraftan Kitabı ve Peygamberi aynı olan Alevilik, alt yapısızlığı nedeniyle günden güne unutturularak, başka misyonerler tarafından kullanılarak, yok edilmeye çalışılmaktadır. Ayrıca kendini alevi zanneden ya da alevi aileden gelip, kendince Aleviliğe hizmet ettiğini zanneden,bilgisi eksik bazı kişi ve kuruluşlar da, kişisel ihtiras ya da siyasi ikballeri nedeniyle sanki bu anlayışı haklı çıkarırcasına, başka oluşumlarla işbirliği yaparak, alevilik İslam dışıdır deyip, onu bu güne getiren kurumları adeta yok etmeğe çalışmaktadırlar.
Atatürk’ten sonra Ülkeyi İdare eden siyasi iktidarlarca da Anayasanın içeriğine uygun hareket edilmemiş, Lâiklik ilkesi hep ihlal edilmiştir. Sadece Sünni anlayışa hizmet ve destek verilerek, düzenleme ve uygulamalar buna göre yapılmış, diğer yurttaşların inançları görmezlikten gelinmiştir. Hatta alevi İslam anlayışı ders kitaplarında olduğundan farklı küçük düşürülerek tanıtılmış, cem ibadetinden hiç bahsedilmezken, camilerde namaz uygulamalı zorunlu din dersleri görülmüştür, Tıpkı Emevi anlayışı bu güne taşınmıştır. Hayır, bu böyle değildir diye itiraz edenler, Anayasanın 10. ve 136.maddesine uygun hareket edip edilmediğini incelediklerinde göreceklerdir. Eğer yukarıda ifade edilen tarihsel olumsuzlukları ortadan kaldırmak isterlerse, Köy Enstitülerinin kapatılmasından sonra 1945 yılında kurulan İmam Hatip okullarının adı İnanç okulları olarak değiştirilerek, din eğitimi etkin bir biçimde denetlenip, Camiler için İmam, Cem evleri içinde, Dedeler tarafından Dede yetiştirilerek, İslam’ın özü ortaya çıkarılmış olacaktır. Bu okullardan mezun olanlar ancak din işlerinde görevlendirilmeli, cami ve cem evi ihtiyaçları idarece belirlenmeli, imar uygulamalarında da belediyelerce ihtiyaç kadar inşa ettirilmelidir. İhtiyaç fazlası elaman yetiştirilmeyip, inanç okullarından mezun olanlar İdarenin başka kurumlarında istihdam ettirilmeyerek, din ve devlet işleri birbirinden ayrılmalıdır. Böylelikle, sükûnet, birlik, beraberlik aynı zamanda demokrasi, hoş görü ve kardeşlik dal budak salmış, çağdaş ve lâik yaşam anlamını bulmuş, din üzerinden siyaset yapılmamış olacaktır. Diğer taraftan ülkenin kalkınması ve uygarlığın gelişmesi, insanın insanca yaşam elde edebilmesi bakımından Can DÜNDAR’IN 21.06.2007 tarihli köşe yazısındaki veriler dikkate alınmalıdır. Meslek ve diğer müspet ilim okullarını teşvik edip, geliştirilmesi yönünde hizmet ederlerse, işte Türkiye o zaman, yanlıştan dönmüş, doğruları ortaya çıkarmış, ikiliği ortadan kaldırmış ve Muasır medeniyete doğru yol almış olacaktır.